Hatayspor ve Dinamo Kiev maçlarında alınan sürpriz beraberliklerden sonra Galatasaray’ın oyun ve skor olarak reaksiyon göstereceği bir maç bekliyordum açıkçası. Ancak gerek skor gerekse de oyun olarak beklentilerimden uzak bir Galatasaray izledim diyebilirim.
Okan Buruk, son haftalarda ısrar ettiği 4-2-3-1 formasyonunda, oyuncu bazında farklılığa giderek Kaan’ı merkezde Torreira’nın partneri yapıp sağ bekte Kaan yerine Sallai tercihiyle maça başladı. Yine hücumda maça tutuk başlayan Galatasaray, Osimhen’in yoktan var ettiği bir pozisyonda penaltı kazandı ve 1-0 öne geçti. Ancak 4-2-3-1’e dönüş sonrasında bariz şekilde göze çarpan hücumdaki üretkenlik sorunu, ilk 45’te yine devam ediyor gibiydi.
Galatasaray önceki haftalardan farklı olarak Sallai’nin sağ bekte maça başlaması ve önünde Barış Alper’in varlığıyla, bu iki dinamik oyuncuyla, hatta zaman zaman Yunus’un da bu koridora yerleşmesiyle hücum organizasyonlarını sol çizgiden ziyade sağ çizgi ve sağ koridordan geliştirdi. Yani geçtiğimiz haftalarda Kaan’ın varlığıyla stoperleri “de facto” şekilde sağ bekten üçleyen Galatasaray, bu karşılaşmada bunu çoğunlukla Jakobs üzerinden yaptı ve onu daha geride konumlandırdı. Bu durum Sallai tercihi nedeni ile gerçekleşmiş olsa da olumlu baktığım bir tercih. Çünkü Jakobs, savunma farkındalığı olan ve hamle zamanlaması belirli seviyede olan bir oyuncu. Eğer Okan Buruk bir sağ bek transferi sonrasında da -ki ben hücumcu bir sağ bek gerektiği kanaatindeyim- dörtlü formasyondan devam edecekse Jakobs’u bu rolde kullanmasının doğru bir hamle olduğu fikrindeyim. Hatta 3-4-2-1’e döndüğü senaryoda da Jakobs’un en azından lig için üçlünün sol stoperi olarak denenebileceğini düşünüyorum.
Kaldı ki verilerde de çoğunluğunda Jakobs’un içinde bulunduğu ikili mücadelelerde Galatasaray’ın sol koridorda üstünlük sağladığını görüyoruz.
İlk yarıda bahsettiğim üretkenlik sıkıntısının temel nedeni, Galatasaray’ın set oyununda ve “build up”da ikinci bölgeden, birinci ve üçüncü bölge ile bağlantı sağlayamaması. Özellikle Sara’nın da yokluğu bu durumu daha net gözler önüne seriyor. Merkez oyuncularının stoperlerin kadrajına girememesi, Galatasaray’ın kendisinden zayıf rakiplere karşı bile birinci bölgeden sağlıklı bir oyun kurmasını engelliyor. İlk yarı bittiğinde Muslera dahil Galatasaray geri beşlisinin denediği uzun top sayısı 32 idi. Kendi evinde Konyaspor’a karşı oynayan Galatasaray için bana göre oldukça fazla bir sayı ve bahsettiğim birinci bölgede oyun kurulumunda yaşanan sıkıntının en net göstergesi.
Bu bağlantı oyunundaki aksaklıklar, Konyaspor karşısında ön alan baskısına ve karşılama şemasına da yansıdı. Galatasaray’ın oynadığı 4-2-3-1’de ön alan baskısında, Mertens rolündeki oyuncunun baskı yapacağı rakip oyuncu son derece önemli. Ya santraforun yanında konumlanarak rakip iki stopere baskı uygulanacak, o esnada merkez oyuncun rakibin derine inen 6 numarasını karşılayacak yada bu oyuncu rakibin 6 numarası ile eşleyip ona top aldırmamayı amaçlayacak ve santraforun rakibin stoperlerine yönlendirmeli bir baskı uygulayarak rakibinin stoperler üzerinden uzun topla veya başka şekilde oyun kurması riskini satın alacaksın. Diğer senaryoda ise yoğun ön alan baskısı yerine rakibi kompakt şekilde ikinci bölgede karşılayacaksın. Ancak Galatasaray’ın Konyaspor karşısında ilk yarıdaki baskı şeması o kadar hatalı ve birbirinden kopuktu ki birçok sekansta Konyasporlu Jevtovic ve Melih’in rahatlıkla +1 oyuncu olarak merkezde topla buluştuklarını gördük. Bu durum ikinci yarıda da belli sekanslarda devam etti aslında. Jelert’i denklem dışı bırakırsak sonradan oyuna giren Berkan ve Nelsson’un takım boyunu görece uzattıklarını söyleyebiliriz.
Bahsettiğim gibi Galatasaray’ın ikinci ve üçüncü bölgede rakibi karşılamada sıkıntılar yaşasa da birinci bölgede sağlam durduğunu düşünüyorum. Haftalardır her maçta kalesinde gol gören Galatasaray için maçı gol yemeden ve rakibine önemli bir pozisyon vermeden bitirmek elbette ki kıymetliydi. Fakat bunda Konyaspor’un hücumcularının da yanlış tercihler yapmasının etkisi var diye düşünüyorum. Zira Galatasaray’ın özellikle merkezde rakibe kolay top aldırılması ve sonrasında yenilen geçişler düşündürücüydü. Rakip Konyaspor değil de üçüncü bölgede daha yetenekli ayakları olan, daha organize olan bir takım olsaydı deplasmanda skor bulmaları bence hiç de zor değildi.
Bu maç özelinde Galatasaray adına asıl problem hücum organizasyonlarıydı. Pas örgüsüne baktığımızda oyunun sağ koridor ağırlıklı şekillendiğini görüyoruz. Ancak Sallai her ne kadar dinamik bir oyuncu olsa da kanatta görev aldığında da yetenek ve yaratıcılık yelpazesi kısıtlı bir oyuncu olduğu için bek olarak görev alsa bile Galatasaray’a net bir hücum katkısı verebilmesi ve oyuna doğrudan etki edebilmesi oldukça zor. Yine Yunus’un oyunun büyük bölümünde geçtiğimiz haftalara göre etkisiz olması ve Mertens’in maçı sadece 22 isabetli pas ile bitirmesi, Galatasaray’ın üretkenliğini haliyle kısıtladı.
Ancak önceki haftalarda da bahsettiğim gibi Galatasaray’ın bir süredir yaşadığı bu problemin birçok nedeni var. En başta rotasyonun dar olması. Kadrodaki birçok oyuncunun sezon başından bu yana neredeyse her maç ilk 11 çıkmaları ve Avrupa Ligi ile birlikte gelen yoğun fikstür ciddi problem. Özellikle Mertens, Sara ve Torreira’dan bu denklemde her maç aynı performansı beklemek futbolun doğasına aykırı olduğu gibi bu oyuncular için de bir haksızlık. Diğer yandan ilk 11 oyuncuları ile alternatiflerin profil ve performans olarak birbirlerinden uzak oyuncular olması diğer problem. Bugün Berkan Kutlu hem sol stoperi, hem sol beki hem de Torreira’yı yedekliyorsa sezon başında kadro planlamasında hata yapmışsın demektir. Bana göre oyunun gücünün düşmesindeki diğer neden ise önceden de bahsettiğim gibi Okan Buruk’un 4-2-3-1 ısrarı. Elinde bek orjinli sadece 2 oyuncu varken, Barış Alper ve Sallai gibi “görece” kanat bekte kullanıp rotasyonu içeriden genişletebilecek oyunculara sahipken ve Yunus-Mertens gibi iç koridor oyunlarına son derece yatkın oyuncuların varken 3-4-2-1’e yeniden dönmemesini birçok insan gibi ben de anlamlandıramıyorum. Mertens ve Yunus gibi hatta yeni transfer Ahmet Kutucu’yu da denkleme eklediğimizde; merkezde bu tip iç koridoru iyi oynayabilecek oyuncuların varlığıyla Osimhen’i de daha efektif besleme imkanı varken 3-4-2-1 ilk seçenek olmalı diye düşünüyorum. Kısacası Galatasaray’ın son haftalarda üretkenlik konusunda yaşadığı sıkıntılar, hem teknik-taktik hem de kadro planlaması ile alakalı bir denklem aslında.
Okan Buruk muhtemelen başta hücumcu bir sağ bek olmak üzere yapılacak transferler sonrasında yeniden üçlü formasyona dönecektir ki dönmelidir de. Çünkü Galatasaray’ın kadro yapısı ve oyuncu profilleri buna çok uygun. Galatasaray’ın oyunu, Konyaspor maçında da çok parlak gözükmese de yapılacak doğru transfer hamleleriyle ritim bulunabileceği fikrindeyim. Aksi takdirde Galatasaray kendini Avrupa’da final hedefleri kovalarken lig şampiyonluğunu bile tehlikeye atmış şekilde bulabilir.