The Special One (Özel biri), The Normal One (Normal biri) ve şimdi sıra The Right One’da (Doğru kişi). Manchester United’ın yeni teknik direktörü Ruben Amorim, Premier League’deki teknik direktörlük kariyerinde takımın başında çıktığı ilk maç olan Ipswich Town maçı öncesi hafta içinde verdiği röportajda “Ben bu kulüp adına şu an için doğru insanım.” şeklinde bir ifade kullandı. Aynı zamanda ekledi: “Ben bir hayalperestim.” Bir önceki takımından ayrılırken ligde oynadığı 11 maçta 11 galibiyet almıştı, teslim aldığı takım ise şu ana kadar oynadığı maçlarda galibiyet sayısıyla mağlubiyet sayısı aynı olan bir takım. Soğuk bir kış gününde sıcacık bir evden çıkıp işe gitmek zorunda olmak gibi bir his muhtemelen. Yıllardır bir türlü dikiş tutturamayan, oyun tarifi bir türlü yapılamayan, “Big Six” içerisinde kendisini artık en alttan yukarıya çıkaramayan -son 10 yıl özelinde- Manchester United için özgüvenli ve inatçı bir teknik direktöre ihtiyaç vardı. Göreve bir milli ara öncesi başlayıp ilk resmi maçına da Ipswich Town karşısında çıkıyor olması, Premier League’e yeni adım atan özgüvenli ve iştahlı bir teknik direktör için kâğıt üzerinde -görece- en uygun başlangıçlardan birisi olarak görülebilir ama burası Premier League, burada hiçbir şey kolay değil. Ayrıca ilk rakibi olan Ipswich Town ligin sondan ikinci sırasında yer alsa da bu maça kadar attığı gol sayısı (12) Manchester United’ın attığı gol sayısıyla (12) aynı. Aslında bu tip zamanlarda göreve gelmek kimi zaman bazı antrenörler için bir fırsattır, bir meydan okumadır. Yapacağınız ufak dokunuşlarla büyük değişikliklerin oluşmasını sağlayabilirsiniz, çünkü her şey zaten kötüdür ve diptedir, zaten bunun için bir antrenör değişikliği yaşanmıştır da gelmişsinizdir. Yani kısaca Manchester United, belki de ufak dokunuşlarla çehre değiştirebilir. ‘Hayalperest’ Amorim gerçekten de Manchester United için ‘The Right One’ mı onu bize zaman gösterecek.
Amorim, maç öncesi hafta içinde verdiği röportajda aslında sadece bu maç özelinde değil; Manchester United için daha uzun vadede değişebilecek bazı şeylerin de sinyallerini kendi antrenörlük felsefesi doğrultusunda vermeye başlamıştı : “Bir teknik direktör olarak bir yol seçmelisiniz. Ben %100 kendi yolumuzu seçmeyi tercih ederim, ilk günden itibaren oyunumuza inanırım ve oyuncularımı inandırırım. Mevcut takım başka bir sisteme uygun şekilde tasarlandı ama bizim tek bir yolumuz var ve biz buna uyum sağlayacağız. 5’li veya 4’lü dizilişlerin temel prensipleri her zaman aynıdır, farklı olan pozisyon oyunudur. Pazar günkü maçın kadrosunda belki fazla bir değişiklik görmeyeceksiniz ama oyuncularımızın aldığı pozisyonlarla, topla buluştukları noktalarla, topu geri kazandığımız anlarla oyun tarzımızdaki değişikliği hissedeceksiniz.” Bu sözler aslında sadece bu maç özelinde değil Manchester United’ın geleceğine dair de gerçekten birçok ipucu veriyor. Peki bu ipuçlarını Amorim’in vaad ettiği doğrultuda ilk maçta görebildik mi? Bu konuya biraz daha yakından bakalım.
3-4-3 dizilişiyle sahaya çıkan bir Manchester United vardı ki bu aslında Amorim göreve geldikten sonra zaten beklenen bir şeydi. Lisandro Martinez, Harry Maguire ve Lenny Yoro’nun sakatlıklarının yanı sıra tam fit olmayan Luke Shaw gibi eksiklerinden kaynaklı olarak geri üçlüde 35.Evans-4.DeLigt-3.Mazraoui üçlüsü vardı. Beklerde 16.Diallo ve 20.Dalot’yu kullanması da çok şaşırılacak bir durum değildi ama her ikisini de ters ayaklı olacak şekilde kullanması daha sonradan anlaşılacak belirli bir planın habercisiydi. Merkezde 18.Casemiro-14.Eriksen tercihi vardı ki ilk maçta tecrübeli oyuncular kullanmak her yeni teknik direktörün yaptığı şeylerden birisidir çünkü taleplerinizi anlatabilmek için zamanınız azdır ve tecrübeli oyuncular genç oyunculara göre taleplerinizi daha kısa zamanda ve daha kolay bir şekilde içselleştirebilirler. Ama uzun vadede her iki oyuncu da Amorim’in tercih ettiği oyuna pek uygun olmayacak gibi duruyor. Ön tarafta ise vatandaşı 8.Bruno, 17.Garnacho’yla beraber 10.Rashford’ın arkasında maça başladı.
Maç başlar başlamaz Manchester United kaleden ilk oyun başlangıcı yaptığında golü buldu. Burada göze çarpan çok net bir oyun kurulum planı vardı. Genelde 3’lü dizilişlerde geriden oyun kurulurken kenar stoperlerden birisi 4’lü dizilişteki bek gibi pozisyon alırken merkez stoper ise kalecinin yanında 2 stoperden birisi gibi pozisyon alır, bu tabii ki her seferinde böyle olmaz ama alışılagelmiş olanı, antrenörlerin genellikle uyguladığı düzen budur. Ancak merkez stoper 4.DeLigt, 4’lü dizilişteki bir 6 numara gibi pozisyon aldı yani biraz öne çıkarak rakibin en öndeki iki oyuncusunu kendine çekti ve kenar stoperlerin (3.Mazraoui ve 35.Evans) topu daha geniş bir alanda ve baskıdan daha uzak bir şekilde alabilmesini sağladı. Bu da 3.Mazraoui ve 35.Evans’a baskıdan uzak ve daha uzun bir karar verme süreci tanıdı. Tabii bu esnada merkez orta saha oyuncularından birisi (14.Eriksen) biraz öne çıkıp bir rakip oyuncuyu öne çekerek takım arkadaşlarının maruz kalacakları baskının yolunu uzattı.
Manchester United, maç boyunca kaleden başlayan hücumlarında bu dizilişi ve bu alternatifli kurguyu kullandı. Bu diziliş, kurgulanmış bir alternatifli planın ilk aşamasıydı. Kurguya göre oyun müsait olan yere başladıktan sonra Onana topu tekrar alır, bunun sebebi rakibi iyice öne çekerek arkada boşluk vermesini sağlamaktır. Rakip öne gelirken topu diğer stoper alır ve bu esnada ikinci aşama başlar.
İkinci aşamada top 3.Mazraoui’ye gelirken 16.Amad hemen ona pas opsiyonu oluşturacak mesafeye yaklaşır ve bu esnada eğer bir rakip oyuncu ona baskıya gelmiyorsa topu kendisi alır ve takımı dribblingle öne taşır, eğer bir rakip oyuncu baskıya geliyorsa da iç koridorda pozisyon alan 8.Bruno çizgiye doğru hareketlenerek 16.Amad’a pas opsiyonu oluşturur. 8.Bruno önce merkezde pozisyon aldığı için onunla eşleşen rakip stoperdir. Rakip stoperler genellikle merkezi savunmayı ilke edinir ve kenarlara fazla giderek alanlarını boşaltmak istemezler. Eğer giderlerse de fiziksel olarak sahadaki diğer oyunculara göre biraz daha ağır oyuncular oldukları için gecikirler ve topu alan oyuncunun topu kullanmaya daha fazla vakti olur. Bu sebeple 8.Bruno çizgiye hareketlenince ya boşa çıkar ya da geç gelen bir baskıya karşı topu kullanmaya fazla vakti olur. Zaten bu kurguda ana amaç baskının gelmemesini değil aksine gelmesini ama gecikerek gelmesini sağlamaktır. Savunma düzeni ancak bu şekilde bozulabilir. Bu, kurgulanmış planın ikinci ve kritik aşamasıdır. Bu aşama hem rakibin baskısının kırılmasını hem de topa sahip olan takımın 1.bölgeden 2.bölgeye geçişini sağlar.
Çizgiye gelen 8.Bruno topu aldığında ön tarafta 2v2 durumdaki 10.Rashford ve 17.Garnacho’yu kullanabilir, ki bu her iki oyuncunun da topla buluşmayı en çok isteyeceği senaryodur çünkü ikisi de hem geniş alanlarda süratli hem de 1v1 becerileri iyi olan oyuncular. Ama bu senaryo 8.Bruno’nun alternatif senaryosudur. Ana senaryosunda ona pası veren 16.Amad’ın artık rakipten kurtulduğu ve önünün boşken topu alıp mesafe kat edebileceği bir senaryo vardır. Amad Diallo da zaten bu sezon performansıyla Manchester United’a en çok katkı veren oyunculardan birisi. Geniş alanlarda önü boş olduğunda onu yakalayabilmek pek mümkün değil.
16.Amad topu aldıktan sonra mesafe kat ederken önde olan iki hücumcuya aynı zamanda diğer bek 20.Dalot da katılıyor ve ceza sahasına yaklaşıldığında bir anda 4 oyuncuyla hücum edilmiş oluyor. Zaten böyle bir pozisyonda ceza sahasına kaleye paralel şekilde yerden sert gönderdiğiniz bir topa kademeli şekilde dokunabilecek 3 hücumcunuz oluyor. Rashford ufak bir dokunuşla golü attı.
Manchester United bu şekilde daha ilk hücum denemesinde golü buldu ama planlanan bu kurguyu alternatifli şekilleriyle maç boyunca özellikle de rakibin daha sık üzerine geldiği ilk 60 dakikalık bölümde sık sık uyguladı.
Bu kurguya aynı zamanda isimlerden bağımsız olarak bakmak lazım. 3.Mazraoui-16.Amad-8.Bruno üçgenini aynı şekilde diğer tarafta 35.Evans-20.Dalot-17.Garnacho ile de uygulamaya çalıştılar. Tabii 16.Amad ve 8.Bruno paslaşarak bu kurguyu işlettiler (pas kombinasyonlarından da anlaşılacağı gibi) ama 20.Dalot ve 17.Garnacho daha çok adam eksilterek bunu uyguladılar. Muhtemelen Amorim, bu kurguyu belki de daha da alternatifli hale getirerek kaleciden başlayan hücumlarda ana kurgu olarak kullanacak. İlerleyen maçlarda bunu göreceğiz.
Set hücumlarda ise standart 3-4-2-1 yerleşimine geçiyorlar, 3.Mazroui ve 35.Evans öne çıkınca 6.DeLigt de merkezdeki yerini alıyor. 16.Amad ve 20.Dalot kanat oyuncuları gibi mümkün olduğunca çizgiye basarak takıma genişlik kazandırıyorlar. Burada da hedef aslında kaleden başlangıçlarda olduğu gibi kenar stoper-bek-forvet arkası üçgenleriyle rakip yarı sahaya geçmek ya da kenar stoperlerden doğrudan 8.Bruno ve 17.Garnacho’yu yani Amorim’in deyimiyle No10’ları bulmak.
Manchester United’ın hücumdaki ana hedefleri buydu ancak haftalardır iyi gitmeyen bir takımın oyuncuları yeni teknik direktörleriyle de hemen maçın başında golü buldukları için çekingen bir oyun sergilemeye başladılar. Ayrıca yeni taktik taleplerden ötürü topla biraz ağır kalabiliyorlardı. Bu gibi sebeplerden ötürü rakip yarı sahada yerleşik hücum yapamadılar 35-40 dakika boyunca. Kendi yarı sahalarından aslında çıkabildiklerinde çıktılar ama çekingen oyunlarından ötürü aslında çıkmamayı tercih ettiler.
Hücum açısından ikinci yarıya daha çok iyi başlandı, ikinci yarının tamamında o ilk yarıdaki mahkûm oyundan eser yoktu, topla çok daha iyi bir oyun söz konusuydu. Rakip yarı sahaya daha sık ve kalabalık yerleşildi, geriden daha iyi çıkışlar yapıldı ki bu durum istatistiklere de yansıdı. İlk yarı sonunda topla oynama %50-%50’yken 58.dakika geçilirken %36-%64 gibi bir üstünlük söz konusuydu, bu durum 72.dakikada ise %28-%72 gibi daha da iyi bir hale geldi.
Set hücumlarda bir de alt alternatif olarak 10.Rashford’ı bularak bağlantıları sağlamaya çalıştılar. Bu olduğunda genelde bağlantı sonrası 18.Casemiro ve 14.Eriksen’den doğru çizgilerdeki 16.Amad ve 20.Dalot’ya diyagonal paslar atılıyor.
Savunmada rakip aut atışı yaparken 14.Eriksen öne çıkarak ön üçlünün arkasındaki boşluğu doldurmaya çalıştı. Tam saha adam adama eşleşmekten ziyade en arkada 1 kişi fazla kalarak daha güvenli bir savunma yapmaya çalıştılar, skor ne olursa olsun bunu yaptılar maç boyunca.
Akan oyun savunmasında ise aynı hücumda olduğu gibi biraz çekingen bir yapıları vardı özellikle de ilk yarıda. Yerleşim olarak net bir 5-4-1 söz konusu ve mümkün olduğunca merkezi kapatarak kompakt kalmaya çalışıyorlar. 8.Bruno hem arkadaşlarını yönlendiriyor hem de pas kanallarını iyi kapatmaya çalışıyor, 17.Garnacho’nun bu konuda geliştirmesi gereken yönleri, taktik disiplin eksiği mevcut. Oyunun olduğu bölgede çok kalabalıklaşarak ters tarafta kimseyi bırakmıyorlar. Rakibi yana ya da geri oynamaya zorluyorlar ve bunu yapabildiklerinde zaman zaman ani baskılara çıkabiliyorlar.
Özellikle de skor olarak önde olunduğu için rakibi karşılama çizgisi ilk yarıda -özellikle 20-30 dakikalar arası ve ilk devrenin son dakikaları- olması gerekenden de gerideydi. Bu yüzden Ipswich ilk yarının belirli bölümlerinde topa daha fazla hâkim oldu ve 1-2 kez özellikle de 20.Dalot’nun tarafından etkili hücumlar gerçekleştirdi. Bu bölümde Manchester United topu almak için agresif olmasa da topu aldığında da kolay kolay vermemeye çalıştı. Ama rakibi kendi kalesine yakın bir yerde karşılamayı tercih eden takımlar bir süre sonra psikolojik baskı altında kalır ve pozisyon vermeye başlar. Ipswich’de 20.Hutchinson takımın en hareketli oyuncusuydu ve Manchester United’ın maç genelinde kompaktlığa gayret eden savunmasına topla buluştuğu yerler ve ani dönüşleriyle sıkıntılar üretti. Devrenin son bölümünde iyice gömülen Manchester United savunmasına bir de kalabalık içerisinde hamlelerde ağır kalan 14.Casemiro ve yumuşak kalan 14.Eriksen eklenince 20.Hutchinson daha rahat topla buluşabilme imkânı elde etmeye başladı. Böyle olunca 42’de Ipswich, 20.Hutchinson ile golü buldu. 20.Hutchinson, golü getiren şutu ceza sahası yayından atarken sahada topun bulunduğu yerle kale arasındaki yaklaşık 20-22m’lik bölümde 8 Manchester United’lı oyuncunun olması ne kadar gömüldüklerinin göstergesiydi.
İkinci yarı başlarken 8.Bruno ve 17.Garnacho’nun yer değiştirdiğini gördük. Bunun sebebi muhtemelen ilk yarı boyunca savunma ve orta saha bloğu arasında sık sık topla buluşarak Manchester United savunmasının kompaktlığının bozulmasını sağlayan Omari Hutchinson’ın daha iyi savunulması yatıyordu. Amorim, 8.Bruno’nun 17.Garnacho’ya oranla daha orta saha özellikli bir oyuncu olması nedeniyle o alanı daha iyi savunabileceğini düşünmüş olabilirdi. Zaten Amorim maç sonu röportajında Omari Hutchinson’ın özellikle ilk yarıda topla rahat buluştuğunu ve Evans’ın ona yeteri kadar yakın oynayamadığını söyledi. Bunun ikinci yarıda önlendiği net bir şekilde görüldü. Bu da canlı analizin ve devre arası talimatlarının ne kadar değerli olduğuna net bir örnektir.
İlk yarıda Ipswich bir kez 16.Amad’ın arkasına atılan uzun topla pozisyon yakalamıştı. Amorim hafta içinde verdiği röportajda aynı zamanda uygun profilleri aramaya çalıştıklarından da bahsetmişti. Bazı oyuncuların onun aklındaki profillere uygun olmadığını, bazılarının da belirli profillere uygun olacak seviyeye geleceğini belirtmişti. 16.Amad, Amorim’in ilk maçında gayet iyi performans sergiledi ve kendisine profil edinme konusunda iyi bir seçenek olacağının sinyallerini verdi. Özellikle son dakikalarda iyice rakip ceza sahasına yıkıldı oyunda Amad, 1v1’leriy oldukça katkı sağladı. Defansif katkısının yanı sıra bu hücum katkısını vermeye devam ederse Amorim’in vazgeçemediği oyunculardan birisi olabilir.
Bir parantez de 1.Onana’ya açmak gerekir ki maç boyunca iki kez karşı karşıya mutlak gol fırsatında gerçekten mükemmel kalecilik becerisi gösterdi. Geriden oyun kurulumunda ise yüksek konsantrasyonunu, çabuk ve doğru oynama becerisini hissettirdi. Bu özelliklerini zaten Ten Hag döneminde de hissettiriyordu, bakalım Amorim’e nasıl bir katkı sağlayacak.
Savunma geçişleri Manchester United’ın, özellikle de Ten Hag’ın son dönemlerindeki en büyük problemlerinden birisiydi. Savunma geçişlerinde verilen agresif reaksiyonlar büyük takımların en önemli özelliklerindendir. Bu reaksiyonların agresifliği aslında bir bakıma sahadaki oyuncuların hem taktik disipline ne kadar bağlı olduklarını hem de antrenörlerinin taleplerine ne kadar sadık olduklarına dair izleyenlere ipuçları sunar. İşlerin kötü gittiği takımlarda genellikle bu reaksiyonlar zayıf kalır. Güçlü oyunların güçlü kalabilmesini sağlayan en önemli faktörlerden birisi savunma geçişlerinde verilen reaksiyonlardır. Bu konuda problem yaşayan Manchester United’ın bu maç özelinde çok agresif reaksiyonlar verdiğinden bahsedebilmek pek mümkün olmaz ama maçın belirli bölümlerinde bu alanda gelişme kat etmeye çalıştıklarına dair çıkarımlar yapmak da yanlış olmaz. Top kayıpları sonrasında özellikle oyunun oynanmayan bölgesindeki oyuncuların geri dönüş hızları geçmişe oranla biraz daha farklıydı ki bu da teknik direktör değişikliği sonrası pek şaşırılmayan bir durum. Yine de Manchester United’ın bu alanda çok gelişmeye ihtiyacı var. Amorim’in oyununda da önemli bir yer tutan bir durum.
Hücum geçişleri, Manchester United’ın oyununda Amorim öncesinde de önemli bir yer tutuyordu. Zaten Rashford ve Garnacho gibi oyuncuların da oyun tarzları hücum geçişlerinde etkili olunmasını kolaylaştırıyordu. Sadece Ten Hag değil daha öncesinde Ralf Rangnick, Ole Gunnar Solskjaer hatta Jose Mourinho döneminden beri hücum geçişleri genel olarak Manchester United’ın hücum yapısında önemli yer tutuyordu. Bu maç özelinde skoru aldıktan sonra hücum geçişleri özellikle 17.Garnacho ile iki kez kontratağa dönüştü ama her ikisinde de rakibin savunmacılarından, ligin hızlı savunmacılarından, Tuanzebe bu hızlı hücumları engelledi. İkinci yarıda ise savunma çizgisi daha önde olduğu için Manchester United rakibi daha fazla hataya zorladı ve hücum geçişleri kontrataktan daha ziyade hızlı hücum şeklinde, yani daha kalabalık bir şekilde gerçekleşmeye başladı. Bu sefer de 8.Bruno gibi daha dar alan becerisi olan oyuncular ön plana çıkmaya başladı. Aslında hücum geçişleri de aynı savunma geçişleri gibi taktik disiplin talep eden, bol özgüven ve uyum gerektiren bir oyun durumu.
Amorim’in oyuna müdahalelerine daha yakından bakılacak olunursa 55’te 3.Shaw-35.Evans ve 25.Ugarte-18.Casemiro değişiklikleri oldu. Zaten 3.Shaw tam fit olsaydı Amorim muhtemelen maça doğrudan 3.Shaw ile başlardı. Çünkü o oyuna girdikten sonra hücumlarda geriden çıkışlar daha çabuk ve akışkan olmaya başladı. 3.Shaw İşin savunma kısmında zaman zaman pozisyonunu 35.Evans kadar koruyamasa da daha agresif bir görüntü sergiledi. 25.Ugarte ise çok yakın zamanda ilk11deki yerini alıp kolay kolay da kimseye vermeyecektir çünkü hem Amorim’in Sporting’den eski öğrencisi hem de oynatmak istediği oyuna oldukça uygun bir oyuncu. 18.Casemiro toplu-topsuz ağır kalmaya hem savunmada alanları kapatma konusunda hem de hücumda topu kullanma konusunda 25.Ugarte’ye göre geride kalmış görünüyor. Son yarım saatlik dilimde Manchester United’ın oyunu rakip yarı sahaya yıkmasına en büyük katkı sağlayanlardan birisi 25.Ugarte oldu.
67’de ise 14.Eriksen-11.Zirkzee ve 10.Rashford-9.Hojlund değişiklikleri oldu. Bu değişiklikten sonra 14.Eriksen’in yerine 8.Bruno, 8.Bruno’nun yerine ise 11.Zirkzee geçti. 9.Hojlund ve 11.Zirkzee’nin girişiyle iyice rakip ceza sahasında oynamaya çalıştı. Baskıları biraz daha agresif yapmaya başladılar, önde daha fazla top tutmaya çalıştılar ama Amorim’in oyun taleplerini anlayabilme konusunda bu iki genç oyuncunun da hem zamana hem de çok sayıda antrenmana ihtiyacı var gibi görünüyor. Maç sonu röportajında da Amorim üstü kapalı bir şekilde bundan bahsetti : “Topu önde tutmanın yaratacağı momentumu, son dakikalarda iki santraforla oynarken onların ortalar için ceza sahasına girmesinin gerektiği gibi oyuna dair durumları bu seviyedeki oyunculara antrenörlük yaparak hatırlatmam gerekmediğini düşünüyorum. Herkes 3-4-3’le ilgili konuşuyor ama mesele sistem değil sistemin içerisindeki anlayış. Bunun için de zamana ihtiyacımız var. Zorlanacağız, acı çekeceğiz ama uyum sağlayacağız.”
85.dakikada 17.Garnacho yerine 7.Mount oyuna girdi ama buna dair değerlendirme yapmak için oldukça kısa bir süre vardı. Yine de 7.Mount’un dağınık bir görüntü sergilediğine yönelik bir çıkarım yapılabilir.
Maçın son 10 dakikalık bölümünde Manchester United gol ararken daha fazla risk almaya başladı ve ister istemez oyun kurgusu biraz bozuldu. Bu sebeple savunmada ufak tefek boşluklar verdi rakip de bunları değerlendirmeye çalıştığı için maçta daha sık geçişler görüldü ama maç 1-1 tamamlandı.
Amorim, maç sonu röportajında maça dair bazı çıkarımların yanı sıra geleceğe yönelik geliştirmeleri gerekenlerden ve ana hatlarıyla odaklanmaları gerekenlerden bahsetti: “Topa sahip olduğumuz bölümleri daha iyi oynamalıydık, topu ayağına alan oyuncular düşünceliydi ama bu da normal, yeni bir yapı oluşturmaya çalıştığınız zamanlarda bu olur. Zamana ihtiyaçları var. Bu süreçte hep beraber antrenman yapacağız, hep beraber yedek kulübesinde oturacağız, çalışmaya ve zamana ihtiyacımız var. Ancak oyunculardan o hissi aldım, bazı zor zamanlarda onlardan talep ettiklerimizi yerine getirmeye çalışma gayretini bana hissettirdiler. Onana iki süper kurtarış yaptı aynı zamanda top bizdeyken bağlantıları iyi bulmaya çalıştı. Evet stoperlerimiz sakat, herkes bundan bahsediyor ama sahada 3 savunmacı, 2 kanat, 2 orta saha, 2 tane 10 numara ve bir santraforumuz var. Manchester United’ın bir yapısı yok, biz bu yapıyı oluşturacağız. Yapıyı oluşturduktan sonra da bu yapıdaki akışın hızlanması için de vakit gerekecek. Bu işler adım adım olur. Bu yapıyı oluştururken de maçlardan gerekenleri alabilmemiz gerekiyor. Golden sonra topa daha fazla sahip olmamız gerekiyor. Kendi yolumuza odaklanmayıp maçlardan alacaklarımıza odaklanırsak seneye burada aynı problemleri konuşuyor oluruz. Ama ikinci bir yol yok, biraz acı çekeceğiz, işimize odaklanacağız ve uyum sağlayacağız.”
Bakalım geri kalan süreçte Ruben Amorim sadece Manchester United’ın teknik direktörü olarak mı devam edecek yoksa yıllar sonra Mourinho’nun Chelsea’si, Klopp’un Liverpool’u, Guardiola’nın Manchester City’si gibi akıllara yer edinmiş bir Amorim Manchester United’ı olacak mı bunu hep beraber göreceğiz.
Kerem Güneş