Deplasmanda 4-1 kaybedilen ilk maçın rövanşına geçmişteki Neuchatel Xamax romantizmi ve umuduyla çıktı Galatasaray. En azından taraftarlar bu duygularla maçı bekledi diyebilirim. Aslında ilk 15 dakikada gelecek erken bir gol ile Galatasaray adına her şey mümkün olabilirdi. Ancak oyun olarak Galatasaray’ın son haftalarda zoru başarmayı hayal ettirecek bir performans gösterip göstermediği ciddi soru işaretiydi.
Maça Cuesta’nın sağ, Jelert’in ise sol bek olduğu bir 4-2-3-1 ile başladı Galatasaray. Orjin mevkisi stoperde bile performansı büyük soru işareti olan, haddinden fazla garanti pas tercih eden ve bileşik hareketleri yapmakta zorlanan Cuesta’yı sağ bekte tercih edip bu çizginin işlevselliğini minimuma düşürmenin ve takımı hücumda tek bir kanada mahkum etmenin mantıklı bir hamle olmadığı kağıt üstünde belliydi aslında. Ancak Galatasaray hücumda sıkıntı yaşadığı gibi savunmada da çok büyük problemler yaşadı ilk yarıda. 42’de Maikuma’nın golü aslında malumun ilanı niteliğindeydi. Çünkü bu dakikaya kadar AZ, Galatasaray kalesinde sayısız gol fırsatları yakalamış ancak Günay’ı geçememişti.
İlk yarı bittiğinde AZ’nin ürettiği xG 2.23 iken mutlaka gol ve goller bulması gereken ev sahibi Galatasaray’ın ürettiği xG ise sadece 0.63’tü. Son haftalarda alışkın olduğumuz şekilde üretemeyen ve üretemediği gibi bu maç özelinde de çok ciddi savunma hataları yapan bir Galatasaray vardı ilk 45’te. Okan Buruk’un anlamsız Mertens ısrarı, Cuesta’nın sağ bek kullanılması tercihi, Osimhen’in ekstra işler yapması dışında bir seçenek üretilememesi ve daha birçok benzer problem, bir umut ile maça gelen taraftarları ilk yarıda hayal kırıklığına uğratmaya yetti.
AZ gibi dinamik ve kompakt bir takımı mümkün olduğunda enine genişletmek zorundasınız. Çünkü bu tip takımları enine genişletemediğiniz ve hatlar arasındaki bağlantıları koparamadığınız müddetçe bir şeyler üretebilmeniz oldukça zor. Yazının başında her iki takım oyuncularının ortalama pozisyonlarını gösteren görsel son derece dikkat çekici. Aslında Galatasaray ve AZ takımları arasındaki can alıcı farkı ortaya koyan bir görsel diye düşünüyorum. Galatasaray oyuncularının merkezde yoğunlaştığını, AZ oyuncularının ise sahaya çok daha kompakt şekilde yayıldığını görüyoruz. Merkezdeki bu yoğunluk ile AZ takımını enine genişletmek ne kadar mümkün olabilir? Yada merkezi dinamik oyuncuları ile zaten iyi savunan AZ’ye karşı bu tarz bir merkez yoğunluğu ne kazandırabilir? Hiçbir şey kazandırmadı. Bahsettiğim gibi bu tip takımları enine genişletmek ve hatlar arasındaki kompaktlığı kopardığınızda bu bölgelere koşu atmak zorundasınız. Ancak göründüğü gibi en başta yani sahayı parsellemede çok büyük hatalar mevcut Galatasaray adına. Merkezdeki bu yoğunluğun Barış ve Sallai’nin zaman zaman oyun içinde yer değiştirmesinden kaynaklı olmadığı da Galatasaray’ın merkezdeki yoğunlukta sürekli top kaybı yapmasından ve sonrasında geçiş yemesinden anlaşılıyordu.
Okan Buruk, yine Rizespor maçında olduğu gibi Mertens ile başlamasına pişman olmuş olacak ki Metehan-Sanchez ve Demirbay-Mertens değişiklikleriyle ikinci yarıya başladı. 55’te Kasius’un golüyle skor 2-0’a gelince zaten birçok kişi ve futbolcular umutlarını tamamen tüketerek en azından beklentilerini sıfırlayıp bir nefes aldılar. Sonrasında skor 2-2’ye gelse de Galatasaray için artık çok geçti. Ancak zaten umutların son derece az olduğu bu rövanşta Galatasaray taraftarlarını üzen ve düşündüren nokta, AZ’ye elenmekten ziyade her iki maçta da ortaya konan son derece vasat futbol. Bu maç özelinde de bunun belli başlı nedenleri var elbette. En önemlisinin yukarıda bahsettiğim sahaya yerleşim problemleri olduğu fikrindeyim.
Yukarıda her iki takımın pas örgüsü ve sahaya yayılmasına bakarak bazı sonuçlar çıkarabiliriz. Galatasaray’ın özellikle ikinci bölge ve sonrasında rakibi enine genişletemediğini söyleyebiliriz. AZ tarafında 90 dakika boyunca gördüğümüz ise 4-1 sonrasında oynaması gerektiği gibi geçiş hücumlarına dayalı ve Galatasaray’ın bıraktığı boşlukları kullanma odaklıbir plan. Yani bir tarafta oynaması gerektiği gibi oynayan AZ, diğer tarafta ise rakibe ve maça gerekli hazırlığı yapmış izlenimi uyandırmayan Galatasaray.
Nedenlerden birisi de birçoğumuzun haftalardır yazıp çizdiği Mertens tercihi. Okan Buruk’un kendisinin ve Galatasaray’ın selameti için Mertens’in 37 yaşında olduğunu ve yorulmasının son derece normal olduğunu artık kabullenmesi gerekiyor. Çünkü uzunca bir süredir Mertens’in yaşından kaynaklı olarak sahadaki en önemli görevi olan bağlantı oyununu oynayamadığını ve takım savunmasında da arkadaşlarının bir kişi eksik oynamasına neden olduğu ortada. Dün de ilk 45’te Galatasaray’ın en etkisiz oyuncularından biri durumundaydı. Çünkü oyuncu yaşından dolayı artık zihinsel olarak istediklerini fiziksel olarak sahaya yansıtamayacak durumda. Sezon başında ve devre arası transfer döneminde Mertens yerine bir alternatif düşünülmemesinde veya eldeki rotasyonda Mertens’in her maç ilk 11’de başlatılmasında Okan Hoca’nın da net şekilde sorumlu olduğu fikrindeyim.
Maç özelindeki hatalardan birisi de şüphesiz Cuesta’nın ilk 45’te sağ bek olarak kullanılmasıydı. Okan Buruk’un bu hamlesiyle gol ve goller bulması gereken takımını hücumda tek bir kanat organizasyonuna mahkum ettiğini söylesem abartmış olmam diye düşünüyorum. Kaldı ki ikinci yarıda da yine stoper orjinli Metehan’ın sağ beke atılması aynı sonucu doğurdu. Aşağıda Galatasaray ve AZ’nin hücum yönlerini gösteren grafik birçok şeyi anlatıyor diye düşünüyorum.
AZ maçı özelinde değinmek istediğim son nokta Günay Güvenç’in inanılmaz performansı. Okan Buruk’un Muslera’yı koruma amacıyla mı yoksa onu kötü performansları nedeniyle bundan sonrası için yanında oturtmak amacıyla mı onun yerine Günay’ı tercih ettiğini henüz bilmesek de Günay üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Galatasaray’ın gol ve goller bulması gereken maçta tarihi bir hezimet yaşamamasının en önemli sebebi Günay’dı diye düşünüyorum. Hatta bu performansıyla Muslera’nın da formsuzluğunu düşününce derbide 11’de başlamayı fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Uzun yıllar hatırlanacak ve 9 kurtarışla bitirdiği bu performansına ilişkin veriler de incelemeye değer.
Sonuç olarak Galatasaray, umut kırıntıları ile çıktığı AZ rövanşından istediği mucizeyi gerçekleştiremedi ve Avrupa defterini kapattı. Ancak Galatasaraylı taraftarları üzen nokta, AZ’ye elenmek değil her iki maçta da ortaya konan son derece vasat futbol. Çünkü Galatasaray’ın her iki maçta da fark yemekten kurtulduğu konusunda herkes hemfikir. Artık gelinen noktada Galatasaray’ın asıl probleminin matematiksel olarak üçlü veya dörtlü formasyon değil de sahayı parselleme, sahaya yerleşme olduğunu düşünüyorum. Bugün kalitesi ortada olan ligimizde bile bazı takımlar Galatasaray’a karşı kolaylıkla sahanın belirli bölgelerinde sayısal üstünlük sağladığını ve +1 oyuncuyu rahatlıkla bulduğunu gözlemliyoruz. Bunun temel nedeni Galatasaray takımının şu ana kadar denediği üçlü ve dörtlü formasyonlarda sahaya sağlıklı şekilde yayılamaması. Sahayı parselleme konusunda yaşanan sıkıntılar Galatasaray’ın gündemini uzun süre meşgul eden üçlü veya dörtlü formasyon konusunun önüne geçmiş durumda. Bu problem hem toplu hem de topsuz oyunda ve aynı zamanda hücum ve savunma kısmında net şekilde göze çarpıyor. Galatasaray’ın birinci bölgeden rahat top çıkaramaması, stoperlerin kadrajına uygun durumda oyuncunun girememesi ve “kick&rush” tarzı son derece demode hücum setleri bu problemin toplu oyundaki yansımasıyken, rakiplerin sahanın her bölgesinde Galatasaray’a karşı üçüncü oyuncuyu rahatlıkla bulup baskıyı kırabilmesi de topsuz oyun ve takım savunmasındaki yansımaları. Kısacası gelinen noktada temel problemin Galatasaray’ın toplu ve topsuz oyundaki sahaya yerleşimi ile rakibi karşılama şeması olduğunu söyleyebiliriz. Ligin kaderini belirleyecek derbi öncesinde Galatasaray’ın saha içi sorunlarının bu kadar net şekilde ortaya çıkması ve bu sorunlara bir süredir çözüm bulunamaması ciddi soru işaretleri. Ancak derbi ve bundan sonrası için Galatasaray ilk 11’inin Mertens’siz denklemde Lemina-Torreira-Sara üçlüsü üzerine kurulması en azından kısa vadede bazı sorunları çözebilir.