PFSA25

KODUYLA %25 YENİ YIL İNDİRİMİNDEN YARARLANMAK İÇİN

Gün
Saat
Dakika
Saniye

Haftalık Galatasaray Takım Analizi – 26. Hafta: Kasımpaşa – Galatasaray (Cemil Tekin)

Avrupa Ligi’nden elenen ve derbiden puan farkını koruyarak ayrılan Galatasaray’da Kasımpaşa ile birlikte kritik bir sürecin başlayacağını belirtmiştim. Çünkü aylardır süren vasat futbolun, yoğun fikstürün getirmiş olduğu fiziki yıpranmadan mı yoksa hatalı saha içi planlamaları ve oyun anlayışından mı kaynaklandığı, çoğunlukla haftada bir maça çıkılacak bu süreçte belli olacak. Bu kritik sürecin başlangıcı olan Kasımpaşa maçında ben Galatasaray’dan bir reaksiyon bekleyenlerdendim. Çünkü Kasımpaşa’nın ligin Adana Demirspor’dan sonra en fazla gol yiyen ikinci takım olması ve hataya bir müsait bir ekip olması üretkenlikte sıkıntılar yaşayan Galatasaray’ın işini kolaylaştıracaktır diye düşünmüştüm. Ancak öyle olmadı. Galatasaray 3 gol bulsa da yine saha içindeki hataların, kenardan gelen hatalı değişikliklerle birleşmesi sonrasında iki kez öne geçtiği deplasmanda iki puan bırakmış oldu.

Galatasaray, 4-2-3-1 gibi görünse de Lemina’nın daha geride konumlanıp sık sık stoperler arasına girdiği, Sara ve Torreira’nın da Sara’nın daha özgür rolde olup her ikisinin iç oyuncuları olarak oyun içerisinde sürekli yer değiştirdiği bir 4-3-3 gibi sahadaydı. Sağ çizgide, Fenerbahçe maçında Frankowski ile uyum yakalayamayan Sallai yerine de Barış Alper’i gördük ve bana göre Kasımpaşa maçında Frankowski-Barış Alper koridorunun zaman zaman sıkıntılar çekse de hücumda zaman zaman iyi işler yaptıklarına şahit olduk. En azından Frankowski-Sallai koridoruna göre.

Galatasaray ilk yarıyı Osimhen’in penaltı golüyle 1-0 önde kapattı ancak oynanan oyunun taraftar nezdinde bir umut ışığı yakmadığı ortadaydı. Kasımpaşa’nın ilk 45’te yakaladığı bazı net pozisyonlarda Muslera’yı geçememesi ve final tercihlerini yapamaması Galatasaray adına bir şanstı belki de. Bireysel anlamda ise özellikle Sara’nın yaptığı top kayıpları göze çarpıyordu.

İkinci yarı başladığında ise ilk dakikadan itibaren Kasımpaşa golü resmen “geliyorum” diyordu. Öyle de oldu ve Kasımpaşa 52 ve 61. dakikalarda bulduğu gollerle maçta bir anda öne geçti. Maçın 1-0’dan 2-1’e geldiği 46-61. dakikalar arasındaki 15 dakikalık süreç belki de Galatasaray’ın bu sezonki en vasat 15 dakikalık sekansıydı. Bu süreçte Galatasaray’ın arka arkaya başarılı 3 pas yaptığına bile çok az şahit olduk.

Verilere baktığımızda da 46-61. dakikalar arasında Galatasaray’ın top hakimiyeti %38 iken, pas isabet oranı da %69’a kadar düşmüş. Bu durum Kasımpaşa’nın 15 dakikalık bölümde Galatasaray’ı nasıl sindirdiğinin ispatı niteliğinde.

Gerek ilk yarıda gerekse de 46-61. dakikalar arasındaki 15 dakikalık bölümde oynanan vasat futbolun elbetteki belirli nedenleri var Galatasaray açısından. Bunların nedenlerinden birisi bana göre Torreira ve Lemina ikilisine verilen rollerde gizli diye düşünüyorum. Okan Buruk, Lemina’yı daha çok 4-3-3’ün çapa 6 numarası gibi kullanıyor ve sık sık oyuncunun stoperler arasına girerek oyun kurulumuna katkı verdiğini görüyoruz. Torreira ise ikinci bölgede Sara’nın partneri olarak konumlanıyor. Ancak bu senaryoda, Galatasaray’ın ikinci bölgeden itibaren gerek Osimhen gerekse de çizgi oyuncuları ile bağlantıyı sağlaması gereken tek oyuncu Sara oluyor. Çünkü Torreira ikinci bölgede bir iç oyuncusu gibi konumlandırılsa da bu bölgede bir pas istasyonu olmak dışında oyun akışkanlığının sağlanması için gerekli efektifliğe sahip değil. Bu durum 4-3-3’ün doğasına aykırı. Çünkü 4-3-3’te merkezde konumlanan iki iç oyuncusunun, son derece hareketli olması ve hücumda gerek dikine gerekse de yatay şekilde ikinci bölge ve üçüncü bölge bağlantılarını sağlamaları gerekir. Ancak Torreira bu konuda kısıtlı bir profil olduğu için Galatasaray bunu tek oyuncu üzerinden yapmaya çalışıyor.

Ben bu noktada Torreira’nın 6 numarada, Lemina’nın ise bir sol iç oyuncusu gibi kullanılabileceği kanaatindeyim. Çünkü Lemina sırtı dönük top alabilen ve eksen çevikliği sayesinde topla dönebilen, aynı zamanda topla mesafe kat edebilen, bölgeler arası geçiş yapabilen bir oyuncu. Bu özellikleri olan bir oyuncuyu daha net bir merkez oyuncusu olarak denemekte fayda var diye düşünüyorum. Bu durum Galatasaray’ın merkez ile üçüncü bölge arasındaki bağlantı oyununa katkıda bulunabileceği gibi Sara’nın da merkezdeki yükünü hafifletebilir.

Galatasaray’ın Kasımpaşa maçındaki vasat futbolunun nedenlerinden bir diğeri de şüphesiz sistem ve oyuncu rolleri arasındaki uyumsuzluk. Bunun en güzel örneği Frankowski. Üçlü formasyona yönelik bir hamle olarak alınan Frankowski bugün Galatasaray’da dörtlünün playmaker rolündeki sağ beki gibi kullanılıyor ve bu durum üçüncü bölgede Frankowski’den alınması muhtemel verimi minimuma indiriyor. Bu sezon Lens’te forma giydiği maçlarda maç başına topla buluşma sayısı 51 olan Frankowski, Fenerbahçe derbisinde tam 94 kez topla buluşarak takımın topla en fazla buluşan oyuncusu olmuştu. Kasımpaşa maçında da tam 66 kez topla buluşarak takımın Sara’dan sonra topla en fazla buluşan ikinci oyuncusuydu.

Yukarıda Galatasaray takımının pas örgüsüne baktığımızda Frankowski’nin aktifliğini görebiliyoruz. Ancak Frankowski bu işlere alışık bir isim değil. Çünkü oyuncu ikinci bölgeden üçüncü bölgeye geçişlerde ve üçüncü bölgeye yerleştiği sekanslardaki pas varyasyonları, ortaları ve gerektiğinde iç koridor kullanımıyla efektifliği ortaya çıkan bir kanat bek. Böyle bir oyuncudan birinci ve ikinci bölgede pas opsiyonu olmasını, oyun kurulumuna katkıda bulunmasını beklemek yani ondan bir Mariano yaratmak oyuncunun kariyerine ve profiline aykırı. Frankowski’yi doğru zamanda hücum geçişlerinde kullanmak şart. Ancak kanat bek olarak alınan bir profili dörtlünün beki olarak kullanınca bunların yaşanması son derece doğal. Çünkü Galatasaray’ın sol bekinde, Frankowski’nin aksine hücumdaki yetenek yelpazesi son derece kısıtlı bir profil olarak Eren Elmalı yer alıyor.

Bek profillerinin bu kadar farklı ve uyumsuz olması elbette ki Okan Buruk ve ekibinin kadro mühendisliğinde yaptığı hataları akıllara getiriyor.

Frankowski özelinde belirtmem gereken son nokta, oyuncunun dörtlü savunmanın beki olarak oynadığında ortaya çıkan savunma defoları. Çünkü aynı hücumda olduğu gibi, oyuncu kariyeri boyunca üçlü formasyonları deneyimlediğinden arkasında bir kenar ve merkez stoperin varlığına alışkın olan ve bu içgüdüyle sahada hareket eden bir isim. Ancak dörtlü formasyonda savunması gereken alan genişledikçe zorlandığı aşikar.

Yukarıda Kasımpaşa’nın attığı ikinci golde Frankowski’nin ikiye bir kaldığını ve rakibi geniş alanda savunmak zorunda kaldığını görüyoruz. Pozisyonun devamında zaten zorlanan Franskowski’ye çarpan top ağlarla buluştu.

Galatasaray 2-1’den sonra da dakikalar içerisinde maçı, duran top ve rakibin bireysel hatasından gelen gollerle 3-2’ye getirmesini bildi. Ancak Okan Buruk, özellikle Osimhen’in büyük çabasıyla kendisine sunulan 3 puanı, 80. Dakikada yaptığı Lemina-Kaan Ayhan ve Eren-Cuesta değişiklikleriyle resmen reddetti. Takım ikinci ve üçüncü bölgede top tutamazken, buna ilişkin hamleler yapmak yerine 2 stoperi oyuna almak ve stoper mevkisinde bile performansı soru işareti olan Cuesta’yı sol beke çekmek intihardan başka bir şey değildi. 8 milyon Euro ödenen Cuesta’nın ilk aksiyonunda yaptırdığı penaltı sonrasında da Galatasaray sahadan 3-3 beraberlikle ayrılarak şampiyonluk yolunda kritik bir 2 puan bırakmış oldu. Böylece bahsettiğim gibi Galatasaray’ın bir süredir devam eden oyunundaki düşüşün yoğun fikstüre bağlı olarak fiziksel yıpranmadan mı yoksa saha içi planından mı kaynaklandığının belli olacağı bu sürecin ilk ayağı istenilen gibi sonuçlanmadı.

Sezon başında ve devre arası transfer döneminde yaklaşık 60-70 Milyon Euro sadece bonservis harcaması yapılan, her formasyona göre istenen oyuncuların alındığı bir takımın bu kadar kötü futbol oynamaya hakkı yok diye düşünüyorum. Yaşanan sakatlıkların bunda etkili olduğunu düşünenler olabilir ancak bu kadar maliyetli bir kadro 1-2 oyuncunun sakatlığıyla bu derece kötü bir futbol oynuyorsa zaten birçoğumuzun savunduğu gibi kadro mühendisliğinde en başta hata yapılmış demektir.

Artık Galatasaray’ın saha içindeki sorunlarının üçlü veya dörtlü formasyon matematiğinden kaynaklanmadığı ortada. Bu konuda oyuncuların formsuzluğunun da elbette ki etkisi vardır fakat ben Okan Buruk ve ekibinin eldeki assetleri mevkisel ve profil olarak doğru rollerde kullanmadığını ve net bir saha içi planı düşünüyorum. Yukarıda bahsetmiş olduğum Lemina-Torreira rolleri, bağlantı oyununun sadece Sara’ya bırakılması, Frankowski’den gerekli verimin alınamaması, Eren-Frankowski uyumsuzluğu gibi faktörler en net örnekler. Galatasaray gibi bir takımın, bir anadolu takımını andıran, tek bir oyuncuya şişirilen toplar sonrasında onun bireysel çabaları üzerinden skora gitmek gibi bir planı olmamalı. Okan Buruk’un gerek şampiyonluk adına, gerekse de Galatasaray tarihine “6 puan farktan şampiyonluk veren teknik direktör” olarak geçmemek için kendi kariyeri adına artık dersler çıkarması şart.

Çünkü Galatasaray ligin bitimine 11 maç kala, 6 puan farkla lider olduğu ve rakibini kendi sahasında ağırladığı bir senaryodan bir anda ufak çaplı bir kaosa sürüklenmiş durumda. Şahsen bunun sorumlusu olarak yanlış oyun planı, hatalı oyuncu rollendirmeleri ve saha içine yaptığı hatalı müdahaleler nedeniyle Okan Buruk’u görüyorum. İki sezonda yaşattığı şampiyonluklar sayesinde oluşan kredisini, haftalardır düzelmeyen futbol ve hatalı tercihleriyle minimuma indirmiş ve taraftarların umutlarını ciddi oranda azaltmış durumda. Okan Hoca unutmasın ki umut her şeydir, o bitince birçok şey biter…

 

Cemil Tekin

Bu Yazıyı Paylaşabilirsin!

X
WhatsApp
LinkedIn
Telegram
Facebook

Diğer Yazılarımız

PFSA İLE FUTBOL KARİYERİNE BAŞLA

Futbolda scouting eğitimlerinde dünya devi olan PFSA’nın kursları ile futbol kariyerinizde emin adımlarla yükselin!

BİLGİ ALMAK İÇİN: