Okan Buruk yönetiminde üst üste kazanılan 3 lig şampiyonluğunun ardından Galatasaray’ın yeni sezonda neler izleteceği ve neler yapabileceği ile 1996-2000 arasında elde edilen üst üste 4 lig şampiyonluğu başarısının tekrarlanıp tekrarlanmayacağı elbette ki merak konusu. Bunun yanında kazanılan 3 lig şampiyonluğunun aksine Avrupa’da taraftarı tatmin edecek başarıların bir türlü gelmemesi de yeni sezona dair merak edilen bir diğer nokta.
Galatasaray’ın önümüzdeki sezon yapabileceklerine ve yapması gerekenlere odaklanmadan önce geride bıraktığımız sezonu iyi analiz etmek gerek. Geçtiğimiz sezon tek mağlubiyet yaşayarak şampiyon olan Galatasaray’da özellikle kasım ayının sonu ile şubat ayına kadar olan süreç biraz sancılı geçmişti. Bu süreçte Avrupa Ligi’nin belki de en kolay fikstüründe arka arkaya başarısız sonuçlar alınmış ve oyun gücünde de ciddi düşüş yaşanmıştı. Bu dönemde işin teknik kısmında Galatasaray, rakiplerin baskı sekanslarında topu bir türlü yere indiremeyen, ikinci bölgeyi transit geçmeye çalışan ve Osimhen’e atılan uzun toplarla çare bulmaya çalışan bir takım görüntüsündeydi. Yine sürekli olarak üçlü ve dörtlü formasyonlar arasında yapılan geçişler takımın taktiksel bilincini azaltmış ve verimliliğini- düşürmüştü. Ancak tüm bunları kapsayan temel etken, sezon öncesinde alternatifli bir kadro kurulamamasıydı diye düşünüyorum. Özellikle Okan Buruk’un alternatifsiz olan Mertens’te ve 4-2-3-1’de ısrar etmesi, yine alternatifsiz olan Torreira ve Sara’nın yoğun fikstürde bir türlü dinlendirilememesi oyunu da bir noktada çıkmaza soktu.
Bu isimlerin alternatifsiz olması ise zaman zaman profillerine aykırı olarak kullanılmalarına yol açtı. Özellikle Gabriel Sara’nın sürekli olarak savunmadan sırtı dönük vaziyette top almak zorunda kalması ve bu sekanslarda baskı altında kalması, Galatasaray’ın ikinci bölgeyi bir türlü efektif kullanamamasına neden oldu. Yine rakip karşılamada ise Torreira’nın sık sık üçüncü bölgede baskıya katılması, Sara’yı gerideki 15-20 metrelik alanı tekbaşına savunmak zorunda bıraktı. Bu durum Mertens’in de formsuz ve yorgun olmasıyla birleşince hem Galatasaray’ın baskı planının işlevsiz kalmasına hem de her iki oyuncunun ekstra efor sarf etmesine yol açtı. Lemina’nın takıma katılmasından sonra ise oyun kurulumunda stoperlerden sonra ilk pas istasyonu olan ismin o olması, Sara’nın ‘serbest 8’ diyebileceğimiz bir role evrilmesini ve merkezde kompaktlığın yakalanmasını sağladı. Lemina ile birlikte uygulanan 4-3-3’ten sonra Galatasaray’ın birinci bölgeden çok daha rahat top çıkardığını, ikinci bölgede daha organize olduğunu ve fiziksel olarak ezilmediğini gözlemledik.
Yeni sezonda ise en merak edilen konu elbette ki 4-3-3’ten devam edilip edilmeyeceği. Ancak bu noktada Galatasaray’ın sezona yine 4-3-3 ile başlayabileceğini öngörsem de Icardi’nin hazır hale gelmesiyle sezon içerisinde bir şekilde yine çift santraforlu düzene geçileceğini düşünüyorum. Icardi’nin Osimhen’nin arkasında, ikinci ve üçüncü bölge arasındaki bağlantıyı sağlayacak Mertens rolünde kullanılması ihtimaller dahilinde olsa da Icardi’nin bu rolde özellikle yaşadığı ağır sakatlıktan sonra zorlanabileceğini düşünüyorum. Çünkü Icardi, profili gereği kaleye ne kadar yakın konumlanırsa rakipler için o derecede tehdit yaratan bir golcü. Kaldı ki Mertens, ‘sahte 9’ rolünü geçtiğimiz sezonu saymazsak 35’inde bile dünya genelinde en iyi oynayan, bloklar arasında en efektif şekilde konumlanabilen oyunculardan biriydi. Bunlara ek olarak ön alan baskısına aktif şekilde takılması da ekstrasıydı. Icardi’den de benzer performansı beklemek, kısa ve orta vadede hayal kırıklığı yaratabilir.
Sezon içerisinde geçiş yapabilme konforunun sağlanması adına; Galatasaray’ın bazı mevkilerde birden fazla rolü belli oranda oynayabilen oyunculara gidebileceğini düşünüyorum. Örneğin Jelert ve Frankowski’den çıkılacağını düşünürsek, sağ bek transferi için sağ bek ile kanat beki veya sağ bek ile üçlünün sağ kenar stoperi rollerini oynayabilen, tecrübe etmiş bir profile gidilebilir. Bu durum yoğun fikstürde teknik heyetin elini taktiksel esneklik konusunda rahatlatabileceği gibi takım oyununu da yukarı çekebilir. Yine geçtiğimiz sezon dar rotasyon nedeniyle sıkıntı yaşanan orta saha bölgesinde 6-8 rollerini oynayabilen profillere gidilebilir diye düşünüyorum. Çünkü merkezde gerekli rotasyon sağlanmazsa veya as oyuncular ile alternatif isimler arasında çok ciddi kalite farkı olursa yine bazı oyuncuların doğru zamanda dinlendirilememesi durumu ortaya çıkabilir. Zaten 4-3-3’ten devam edileceği senaryoda, merkez rotasyonunda minimum 5 orta saha oyuncusunun kadro bulunması gerek diye. Ancak bu isimler profil ve kalite olarak sırıtmamalı ve geçtiğimiz sezonun aksine teknik heyet tarafından daima hazır tutulmalı.
Bireysel ve mevki bazlı baktığımızda ise özellikle Şampiyonlar Ligi macerası için Galatasaray’ın artık net bir sol stoper ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu isim, Galatasaray’ın oyunu rakip yarı sahaya yıktığı sekanslarda olası geçiş hücumlarına karşı geriye hızlı dönebilen, ayakta savunma bilincine sahip, atlet bir isim olmalı. Adı geçen oyunculardan Lucumi, atlet ve fizik gücü yüksek bir oyuncu olsa da geriye dönüşlerde sıkıntı yaşamasının yanı sıra tıpkı Davinson gibi yüksekte konumlanan ve top rakipteyken ileri doğru hamle yapmayı seven bir profil. Benzer iki profilden oluşacak stoper tandeminde, her iki oyuncununileri doğru hamle yapmayı sevmesi, rakiplerin bu bölgelere üçüncü adam koşusu atması ve +1 oyuncuyu bu bölgelerde konumlandırması riskini de beraberinde getirir.
Yukarıda kısaca değindiğim merkez rotasyonuna da minimum 2 ekleme yapılması gerekiyor. Yeni yabancı kuralında +2 genç yabancı oyuncu hakkından birinin bu bölge için kullanılması son derece mantıklı olabilir. Özellikle box to box rolünü oynayabilen, 6-8 geçişlerini yapabilecek genç bir profil eklemesi rotasyonu genişleteceği gibi teknik heyetin de elini rahatlatacaktır.
“Galatasaray yeni sezonda 10 numara almalı mı?” sorusuna ise “Nasıl bir 10 numara?” perspektifinden bakılması gerektiğini düşünüyorum. Eğer Okan Buruk’un aklında Mertensli düzenden devam etmek varsa, salt 10 numara veya sahte 9 özellikli bir oyuncudan ziyade 8 numara özellikleri de barındıran bir oyuncuya gidilmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü trend olarak salt 10 özellikli oyuncular kalmadığı gibi akan oyundaki geçişlerde özellikle merkez oyuncuların birden çok rolden beklenen işleri belli oranda yapabilmesi son derece önemli. Kaldı ki 3 merkezli kompakt bir orta saha kurgusu, Galatasaray için Şampiyonlar Ligi’nde daha faydalı olabilir.
Kanat rotasyonuna yapılan Sane transferinin ise hala Osimhen transferinin gölgesinde kaldığını düşünüyorum. 29 yaşında, Almanya Milli takımı oyuncusunun Haziran ayında kadroya dahil edilmesi çok büyük iş. İşin teknik boyutunda ise Sane’nin çok iyi işler yapacağını söylemek zor değil. Özellikle 4-3-3 düzeninde arkasında kompakt bir merkez yapısıyla, Sane’nin çok başka şeyler izletmesi olası. Kariyerini incelediğimizde sol çizgi, Sane’nin daha çok pozisyon hazırladığı, pas varyasyonlarına girdiği, kale çizgisine inip cut-back ortalar yapabildiği asist bölgesi iken sağ çizgi, topla içe doğru dripling yaptığı, ters ayaklı kanat rolünde ardışık hareketleri uygulayabildiği, şut ve doğrudan skor bulduğu bölge. Özellikle sağ çizgide oynadığı senaryoda, dripling öncesi topu ayağına isteyen bir oyuncu olduğu için ters kanatta farklı profil olan Barış Alper’in oynaması gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı Sane gibi topu ayağına isteyen Yunus’un oynadığı senaryoda, aynı profilde iki kanat oyuncusu belli anlarda üretkenlik sıkıntısı çekebilir.
Son olarak yılan hikayesine dönen kaleci konusu. Galatasaray, iyi bir kalecinin 14 sezon boyunca kaleci aramama özgürlüğü sağladığını tecrübe etmiş bir kulüp. Muslera’nın ayrılacağı sezon içerisinde belli olmuşken, kaleci transferinin ağustos ayına kalmaması gerektiğini düşünüyorum. Ancak gidilen isimlere bakıldığında büyük oynandığını veya bir fırsat transferi peşinde koşulduğunu görüyoruz. Kaleci mevkisi birçok futbolsever açısından görmezden gelinse de günümüz futbolunda geçmişe göre çok daha önemli bir mevki haline geldi. Özellikle Guardiola gibi possession futbolunu benimsemiş hocalardan sonra kalecilerin toplu oyundaki etkinliği giderek arttı. Galatasaray’ın da gideceği kaleci profilini iyi seçmesi gerekiyor. Petrovic gibi kalecilik meziyetleri yanında ayak tekniği de son derece başarılı, toplu oyunda ‘libero kaleci’ rolüne bürünebilen, oyun kurulumunda aktif şekilde yer alan bir kaleci mi yoksa son günlerde hayal ettirilen Donnarumma gibi temel kalecilik meziyetleri üst düzeyde olan, her maça doğrudan etki edebilecek bir kaleci mi? Benim de çok beğendiğim ve doğru profil olarak gördüğüm Petrovic’te uzun süre ısrar edilmesinden yola çıkarsak Okan Buruk’un ilk tercihinin ayak tekniğinin de belli bir seviyenin üstünde olan kaleci profiliolduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir profil tercih edilmesi, Galatasaray’ın oyun kurulumuna ekstra katkının yanısıra özellikle Osimhen ve Barış Alper gibi fizik güçleriyle hem sırtı dönük top alabilen hem de savunma arkasına sarkabilen isimlerin etkin şekilde kullanılması demek. Kısacası kaleci profilleri bu kadar yüzeysel yorumlanmamalı, farklı kaleci profilleri ile farklı oyun fazlarının daha etkin kullanılabileceği unutulmamalı.
Galatasaray’ın yeni sezondaki planları belirli parametrelere bağlı. 4-3-3’ten devam edilip edilmeyeceği, Icardi’nin hazır olduğu senaryoda nasıl bir yapıya geçileceği, yeniden üçlü formasyonun denenip denenmeyeceği gibi… Yukarıda kısaca bahsettiklerim, Galatasaray’ın özellikle Şampiyonlar Ligi’nde belli bir noktaya gelmesi için iyi irdelenmesi gereken noktalar. Çünkü ligimizde takımlar arasında ortaya çıkan kalite farkını düşündüğümüzde; Osimhen ve kaleci transferi ile Galatasaray’ın mevcut kadrosunun ligde yine rahatlıkla zirveye oynayacağı şüphesiz. Ancak bu kadar maliyetli bir kadro kuruluyorken Şampiyonlar Ligi macerası gerek prestij gerek ekonomik gerekse de Galatasaray misyonu açısından oldukça önemli. Okan Buruk’u zor bir süreç bekliyor diye düşünüyorum. Çünkü kaliteli kadrolarla çalışmanının avantajları yanında tercihler, oyuncuları hazır tutma ve bu isimleri yönetebilme gibi zorlukları da bir hayli fazla.