Fenerbahçe, ligde en son deplasman mağlubiyetini yaşadığında tarihler 4 Haziran 2023’ü, 2022-2023 sezonunu gösteriyordu. Galatasaray deplasmanında aldığı 3-0’lık mağlubiyetten bugüne kadar Fenerbahçe ligde 25 deplasmanda da sahadan mağlup ayrılmadı. Bu süreçte aldığı 5 beraberlik, 20 galibiyet ile yenilmezlik serisini devam ettiriyor.
Ligde bir maç eksiği ile liderin 8 puan gerisinde olması, kulübün son yıllarda en çok zorlandığı deplasmanlardan birinde olması ve uzun yıllardır gelmeyen şampiyonluğun kulübün her zerresine yüklediği stres ile Trabzonspor deplasmanı adeta “tamam mı devam mı” maçı statüsüne haftalar öncesinden yükselmişti. Fenerbahçe takımının bu maçta göstereceği reaksiyon ve oyun, gelecek için birçok şeye etki edecekti kesinlikle. Maçın gidişatına baktığımızda alınan sonuç; kulübün tekrar kafayı kaldırıp, hedefe yürürken sağlam adımlar atması için tüm verileri bize sunuyor. Bu heyecan yüklü mücadeleyi Fenerbahçe özelinde istatistiki veriler ışığında inceleyelim.
Fenerbahçe mücadeleye Manchester United maçında çıktığı ilk 11 tercihi ile çıktı. Kadro aynı olsa bile maç içinde topa sahip olma tercihi, oyun planı ve gelişen oyunda değişiklikler çok benzer olmadı. Başlangıç planı kağıt üzerinde 4-2-3-1 olarak görünüyor ancak ortalama pozisyonlara baktığımızda dikkat çeken noktaların başında Tadic’in merkezde konumlanmış olması geliyor. Bunun sebebini Tadic’in daha çok serbest bir rolde oynaması ve oyuncu değişikliklerinden sonra sol kanada geçmiş olması olarak görüyorum. Mourinho daha önceki basın toplantılarında Tadic’in mevkisi için, “sağ kanatta oyun görüşünü daha yüksek seviyede sahaya yansıtıyor, ancak oyun zekası çok yüksek bir isim olduğu için her mevkide performans verebilir” demişti. Gerçekten Tadic, hücumun her noktasında oyun içindeki gerekli yeterlilikleri sergilemekten geri kalmıyor. Bu maçta da muazzam bir performans ortaya koydu.
Dikkat çeken bir başka nokta ise Djiku’nun oyundan çıktığı ana kadar olan bölümde savunmanın en gerisinde konumlanmış olması. Baskılı oyunun olduğu son 30 dakikalık bölümde sahada olsa belki de Çağlar ile aynı konumda görebilirdik kendisini. Baktığımızda yerine giren Becao oyunu neredeyse rakip yarı sahada tamamlamış görünüyor. Bu nokta neden önemli? Çünkü savunma hattının önde konumlanması takımın boyunu kısalttığı gibi, hücum sürekliliği için de olmazsa olmaz noktalardan biri. Keza maçta son 30 dakikada oluşan baskının anahtarı bir bakıma burada yatıyor. Kısa takım boyu, sekenleri hızlıca alan orta saha elemanları ve pozisyonları sonuçlandıran kaliteli ayaklar.
Fenerbahçe’nin hücum stratejisini özellikle zorluk düzeyi yüksek deplasmanlarda “hızlı ve tek paslarla üçüncü bölgeye inmek” olarak söyleyebiliriz. Bunu biraz açacak olursak; Fenerbahçe, Mourinho’nun ilk geldiğinde dile getirdiği “hızlı olmalıyız” kavramını sahada yansıtmaya çalışıyor. Hızdan kasıt birçok izleyici için oyuncuların çok hızlı koşması ve sprint atması olarak düşünülebilir. Ancak bu istenilen oyunda dile getirilen hız, o noktalardan önce topu ayağından hızlı çıkarmak ve tek toplarla oynamak.
Fenerbahçe, Trabzonspor karşısında savunmadan çıkarken tek toplarla dikey pas tercihlerinde bulunmayı öncelikli plan dahilinde sahaya yansıttı. Topu alan her oyuncu direkt hücumu düşündü. İleride topu Tadic-Yusuf-Maximin üçlüsü ile buluşturmak, daha sonra orta saha oyuncuların topsuz koşuları ile hücum oyuncularına pas seçenekleri yaratmak, onların tek top oynama başarısı ile en çok 4-5 pasta kaleye inmeyi amaçlayan bir plan olduğunu görüyoruz. Maçın başında geriden çıkışlarda bu taktiğin farkında olan Tabzonspor, topun ilk kullanımı için Mert Müldür’ü serbest bırakıp diğer tüm oyunculara önde yakın baskıya başladı. Mert’in bu konuda tek top oynama başarısı ve pas kalitesinin düşük olması, hızlı top kaybına sebep oldu ve ilk 20 dakika Trabzon baskısı gerçekleşti. Bu baskıyı kırdıktan sonra Fenerbahçe’nin hızlı hücumlarını Maximin’nin driplingleri ile topu üçüncü bölgeye taşıdığını, Tadic’in sırtı dönük aldığı paslarla takım arkadaşlarına öne çıkmaları için zaman tanıdığını görüyoruz. Yine Mert’in bu baskı altında başarılı pas kullanımı için Szymanski’nin Manchester maçındaki gibi çizgiye basarak seçenek yarattığını da birkaç pozisyonda net bir şekilde gördük.
Hücumda dikkat çekici detaylardan birinin, hızlı gelişen ataklarda muhakkak arka direk koşusunun her oyuncu tarafından neredeyse benimsendiği ve mutlaka bir ismin arka direkte topu bekler pozisyonda olduğunu görüyoruz. Keza atılan 2.golde Dzeko’nun kendini unutturup arka direkte boş pozisyonda topu ağlara gönderdiğini görüyoruz. Yusuf en-Nesyri de neredeyse her pozisyonda kendini unutturmaya çalıştı. Bence bir taktik gereği sürekli arka direkte savunmadan uzakta konumlanmaya özen gösterdi.
Fenerbahçe yukarıda dile getirdiğimiz hücum düşüncesinin sonucunda bu sezon oynadığı maçlarda en düşük pas sayısına ulaştığı maçı oynadı. Bunda muhakkak maçın çok fazla durması ve topun çok az oyunda kalması da etkendir. Bununla birlikte bu tek top oynamanın getirdiği riskli pas tercihlerinin bir sonucu olarak fazla top kaybı, daha çok şut pası, kilit pas sayısı görmemiz mümkün oluyor. Ligdeki en az pas yaptığı maçı oynamasına rağmen takımın 13 şut pası verisine ulaşması, dikine pas ve hızlı oynama isteğini bizlere gösteriyor. Top kayıpları istatistiğine baktığımızda neredeyse hepsinin uzun metrajlı dikey paslar sonucu geldiğini görüyoruz. Bu tercih edilen ve riskleri göze alınan bir oyun stratejisi.
Fenerbahçe özellikle yine zorlu deplasmanlarda rakibi ön alan presi ile karşılamak yerine, geride kompakt durarak, ikinci bölgede karşılamayı tercih ediyor. Rakip takım Fenerbahçe yarı sahasına ve Fenerbahçe 2. bölgesine geçtiğinde iki-üç isimle şok presle top kazanma ve ardından topu hızlı oynama düşüncesi var. Örnek olarak atılan ilk golde Mert Müldür-Visca eşleşmesinde Mert mevkisinin ilerisinde presle topu kaptıktan sonra hızlı bir şekilde Yusuf en-Nesyri’ye oynadıktan sonra Fred’in koşusu ile gol geliyor. Savunmada zaman zaman alan savunması tercih edilse de bazen adam adama takip stratejisinin de uygulandığını görebiliyoruz.
Fenerbahçe hücum dönüşlerinde çok hızlı bir şekilde topun gerisine geçmeyi başarabilen ve takım halinde savunma bilinci oturmaya başlayan bir takım. Maçın 2-2 olduğu son anlarda bile hızlı gelişme potansiyeli olan ataklarda tüm takımın topun gerisine hızlıca geçtiğini görebiliyoruz.
Rakip ceza sahası çevresinde kaybedilen toplardan sonra ise, topun kaybedildiği yerde kazanılması düşüncesi ile maç içinde özellikle Szymanski, Fred ve Amrabat’ın birlikte hızlı baskıya çıktığını gördük. Buna örnek olarak Szymanski’nin maçın ilk yarısında bir pozisyonda baskı sonucu rakibin solunda kaptığı topu, ceza sahası içinde şutla bitirdiğini görüyoruz. Önde baskının maç genelinde değil, daha çok top kayıpları sonucunda rakibin geçişlerini kesmek maksadıyla yapıldığını söyleyebiliriz. Bu görüşümü destekleyen veriyi, Trabzonspor’un maç boyunca hiç kontra atak şansı yakalayamamış olmasından görüyoruz.
Savunma stratejisinde; Fenerbahçe’nin başını ağrıtan konuların başında stoper tandeminde oynayan Çağlar ve Djiku’nun hem topla çıkışlarda hem rakip ataklarında yaptıkları basit hatalar göze çarptı. Aynı zamanda Çağlar her ne kadar Banza’ya bir üstünlük kurmuş olsa da, Djiku ile ikisinin ikili mücadele verilerine ve top kesme istatistiklerine baktığımızda pek iç açıcı bir durum yok. Becao girdikten sonra savunma direncinin ve rakibi karşılama başarısının arttığını görmek, ideal ikilide Becao’nun vazgeçilmez olduğu gerçeğini bize gösteriyor.
Fenerbahçe’nin topu ikinci bölgede veya savunmada kazandıktan sonra maç içerisinde hızlı geçiş için Amrabat ve Fred üzerinden kanatlara diyagonal pas tercihinde veya hızlı ara paslarla Tadic ve Nesyri’nin sırtı dönük olarak topla buluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Aynı zamanda Maximin’in bulunduğu alanda topla buluşması ve onun dribbling becerisi ile topu tehlikeli bölgeye taşımak amaçlandı. Maximin’in “dribbling sayısı ve başarısı” istatistiklerine baktığımızda bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Tadic’in sırtı dönük olarak orta saha merkezinde veya kanatta aldığı topları koşu gösteren oyuncuların önüne hızlı bir şekilde gönderme arzusu da bir diğer takımın geçişte başvurduğu taktiklerden biri oldu. Sırtı dönük oyun konusunda yeterince meziyetli olmayan Yusuf en-Nesyri bu maç özelinde harika işler yaptı diyebiliriz. Özellikle 89.dakikada sırtı dönük aldığı topu birleşik hareket ile savunma arkasına gönderdiği sekans dikkat çekiciydi. Dzeko’nun da oyuna girmesi ve merkez orta sahaya yakın konumlanıp gelen topları hızlı bir şekilde kanatlara aktarması, hücum geçişlerini ve kalitesini arttıran etkenlerden biri oldu.
Savunma organizasyonlarından bahsederken altını çizdiğim noktalardan birisi takımın çok hızlı bir şekilde topun gerisine geçmesiydi. Fenerbahçe topu kaybettiği yere ve duruma göre öncelikli bazı reaksiyonlar gösteriyor. Üçüncü bölgede kaybedilen toplarda, oyunculardan beklenen hemen topun kaybedildiği yerde baskıya gidip topu tekrar kazanmak. Eğer burada başarı gösterilemez ise baskı şiddetini düşürüp ikinci bölgede rakibi karşılama mevkilerine oyuncuların dönmesi. Fenerbahçe rakibi ikinci bölgede karşılamayı tercih ettiğinden dolayı olabildiğince hızlı bir şekilde topun gerisine geçip, rakibe geçiş şansını minimum düzeye indirmeye çalışıyor. İkinci bölgeye geçtikten sonra da oyunculardan bölgesel baskılarla topu kazanması bekleniyor. Önde baskıya örnek olarak Szymanski’nin 20.33 dakikasında başlattığı baskı ile takım arkadaşlarına topu üçüncü bölgede kazandırması ve 20.53’te pozisyonu sonuçlandırmasını verebiliriz.
Savunmada duran toplarda bu maçlar özelinde yaşanan sorunların merkezinde Mert Müldür ve Okay Yokuşlu eşleşmesi geliyor. Mert, özellikle ilk yarıda kullanılan kornerlerin hepsinde Okay ile adam adama eşleşiyor ve neredeyse hepsinde Okay kendisini kolaylıkla ekarte edip topa vurma şansını kazanıyor. Keza geçersiz olan golde ikili mücadelede yerde kalan isim Mert Müldür, kafayı vuran oyuncu Okay Yokuşlu. İkinci yarıda bunun önlemi saha içinde hemen çözülüyor. Önce Djiku, o çıktıktan sonra da Becao ile eşleşiyor Okay. Djiku bir pozisyonda penaltıya sebebiyet verse de Becao başarılı aksiyonlara imza atıyor. Trabzonspor tüm duran toplarda Visca orta, Okay kafa/şut taktiği ile net pozisyonlar buluyor. Bunun önüne geçilememiş olması savunmada duran toplar konusunda dikkat çekiciydi.
Hücumda duran toplarda, bu maçta çizilen duran top setleri dikkat çekiciydi. Hemen hemen her kornerde paslaşarak net pozisyonlar ve şut imkanları yaratıldı. Szymanski korneri kullanan, Tadic korner çizgisinde yakın konumlanan, Osayi ise taç çizgisinde yakın konumlanan isim olarak dikkat çekti. Ceza sahası yayı civarında ise Maxi ile Fred’in beklediğini görüyoruz. Szymanski ilk pasını kısa pas ile Osayi ile buluşturuyor, ardından koşuya başlayıp pas seçeneği oluşturuyor. Osayi duruma göre Tadic ve Szymanski’yi topla buluşturuyor. Bazen penaltı noktasına markajdan kaçarak kurtulan oyuncu, bazen ceza sahası yayında boşta kalan oyuncu, bazen önü açılan Szymanski şut açısı yakalayınca top direkt onunla buluşturuluyor. Bu düzen ile Yusuf, Szymanski, Maximin ve Fred ile ilk yarıda 4 şut imkanı buldu Fenerbahçe. Gerçekten planlanmış ve üzerinde çalışılmış duran top organizasyonlarıydı. Özellikle Yusuf’un penaltı noktasında yakaladığı şut imkanının hazırlanış süreci oldukça tatminkardı. Aşağıda görsellerle anlatmaya çalıştım.
Takımın en güçlü yönlerinin başında kesinlikle Tadic ve onun kurduğu bağlantı oyunları geliyor. Neredeyse her organizasyonun bir noktasında yönlendirici olarak görüyoruz kendisini. Özellikle son golde yaptığı işin soğukkanlılığı, zamanlaması, düşüncesi, aldığı riski, ısrarı kendisi hakkında bir çok şeyi anlatıyor. Amrabat’ın oyunda orta sahaya kattığı pasörlük, agresiflik, ısrar ve takipçilik de takımın oyununu güçlendiren noktaların başında geliyor. Attığı gol dışında savunmada, ceza sahası içinde birçok tehlikeli atağı savuşturan isim olarak dikkat çekti. Bireysel performanslar dışında takımın geriye düşse bile motivasyonu kaybetmeden mücadeleye devam etmesi, hücumu ve savunmayı bir bütün halinde yapma arzusu, hızlı oynamak için her oyuncunun risk almaktan geri durmaması takımın güçlü yanları olarak ön plana çıkıyor.
Takımın zayıf yönlerinden bahsedecek olursak, özellikle Mert Müldür’ün topla çıkışlarda yaşadığı sorunlar rakiplerin kullanmak istediği defoların başında geliyor. Son 5 maçta 9,7 top kaybı ortalaması ile oynayan Mert Müldür’ün bu eksikliğini fark eden rakip takımlar haliyle topun ısrarla onun kanadından oynanmasını dikte ediyor. Bu sorunu saha içinde Mert’i topla buluşturmadan farklı organizasyonlar planlayarak çözmek takımı ileri taşıyacaktır.
Maç sayısı arttıkça ve istatistikler geldikçe ortaya çıkan bir gerçek var: Fenerbahçe’nin stoperleri şampiyonluk yarışında takımı taşıyacak stoperler olarak üst seviye performans veremiyorlar. Çağlar ve Djiku çok sık bireysel hatalar yaptıkları gibi, rakiple olan ikili mücadelelerde de yeterli başarılı aksiyonları gerçekleştiremiyorlar. Becao bu iki isme göre rakipler için bir nebze daha tehditkar olsa da sürekli forma şansı bulamaması istikrar açısından soru işareti barındırıyor. Stoperlerin hatasıza yakın oynaması, skor bulmakta sorun yaşamayan Fenerbahçe’yi yarışta iddialı konuma taşıyacak faktör olacaktır.
Sonuç kısmında şuna değinmekte fayda var: Fenerbahçe “tamam mı devam mı” maçında epik bir geri dönüşle güçlü bir şekilde yola “devam” dedi. Takımın geriye düştükten sonra ortaya koyduğu azim, kararlılık, agresiflik ve arzu ileriki süreçler için taraftarın yüreğine su serpti diyebiliriz. Mourinho’nun değişiklikler ve oyun planı ile sahaya kartvizit bırakması da Mourinho’nun burada neden var olduğunu herkese net bir şekilde gösterdi.
Salih Yoldaş