Antalyaspor, bir süredir devam eden vasat futbol karşısında reaksiyon vermesi adına kağıt üzerinde Galatasaray için en uygun rakiplerden birisiydi. Oynanan futbol, kadro kalitesi ve son derece kırılgan bir takım olması bunun başlıca nedenleriydi ki maç öncesi beklenen tablo da büyük ölçüde gerçekleşti.
Galatasaray, yine 4-2-3-1 düzeni ile maça başladı. İyileşmesinden sonra Alanyaspor karşısında Mertens ve yardımcı forvet arası bir rolde gördüğümüz Morata yine aynı rolde maça başlarken, Alanyaspor karşılaşmasından farklı olarak Lemina’nın yedek başladığı, Sara’nın yine daha çok serbest 8 rolünde konumlandığı bir Galatasaray gördük.
Maça geçtiğimiz haftalara göre daha kompakt ve ne yaptığını bilen bir şekilde başladı Galatasaray. Bunun altında yatan faktörlerden en önemlisi, Galatasaray’ın salt Osimhen’in varlığını göz önünde bulundurup gereksiz uzun top oynamak yerine topun kıymetini bilmesiydi. Bu durum Galatasaray’ın oyuna hükmetmesini, geçtiğimiz haftalara göre daha doğru pas varyasyonlarına girmesini ve sabırlı şekilde rakibi çözmesini sağladı. Tabi ki bunda Antalyaspor’un oyun gücü anlamındaki vasatlığı da etkili oldu. Morata’nın profil özeti şeklinde sağ çizgiye yaklaşıp bağlantı için bek stoper arasına koşu atması ve sonrasında Osimhen’e yaptığı asist ile ilk yarının sonlarında gelen penaltı golü zaten Galatasaray’ın maçı koparmasını sağladı.
İkinci yarıda da maçın Osimhen’in 52. Dakikada hat trick’i tamamlaması sonrası 4-0’a gelmesiyle karşılaşma Galatasaray için erken bitti. Yaratılan fırsatlara ve xG dinamiklerine baktığımızda da Galatasaray’ın oyuna hükmettiğini ve oyun içinde herhangi bir korku yaşamadığını görüyoruz. İşin hücum kısmında geçtiğimiz haftalara göre Galatasaray’ın daha üretken görünmesinde Morata’nın ciddi payı var diye düşünüyorum. Derine inip stoperleri pozisyonundan koparması, çizgide bağlantılara girmesi ve bu maç özelinde Osimhen ile oldukça uyumlu görünmesi son derece kıymetli işlerdi.
Morata’nın istekli oyunu ve bağlantıları iyi kurmasıyla takımın hücumlarına akışkanlık kazandırması, Eren’in oyun kurulumuna dahil edilmesi ve hücumda geçtiğimiz haftalara göre daha net bir opsiyon olması gibi saha içi farklılıklar elbette ki verilere de yansıdı. Topu hızlı dolaştıran ve doğru pas varyasyonlarına giren bir Galatasaray izledik uzun süre sonra.
Ancak bir süredir yazdığım ve gözlemlediğimden farklı olarak Galatasaray’da Antalyaspor maçındaki en büyük farklılık, oyun kurulumunda Frankowski’nin yükünü hafifletmek oldu. Bu da oyuncu rollerine ve takım oyununa bir şekilde etki etti.
Galatasaray’ın son haftalardaki pas örgüsüne baktığımızda, oyunu birinci bölgeden itibaren sağ çizgi üzerinden kurmaya çalıştığını ve ikinci bölgeden sonra da yine oyunun sağ çizgiye yığıldığınız net şekilde gözlemliyorduk. Ancak yukarıda Antalyaspor maçına ait Galatasaray takımının pas örgüsüne baktığımızda Eren Elmalı’nın da oyuna proaktif şekilde dahil edildiğini, pas örgüsünde net bir opsiyon olduğunu görüyoruz.
Yine aynı şekilde Galatasaray oyuncuları arasındaki pas kombinasyonlarına bakalım. Geçtiğimiz haftalarda Galatasaray takımında en fazla pas kombinasyonu Davinson-Frankowski veya Frankowski-Davinson şeklindeydi ve bu rakamlar neredeyse maç başına 20 pastı. Yani Frankowski, Muslera’dan sonra oyun kurulumunda ikinci veya üçüncü opsiyon konumunda olan bir oyuncuydu ve kendisinden bu doğrultuda bir Mariano efekti bekleniyordu. Ancak bu maç özelinde pas kombinasyonlarına baktığımızda Eren’in de oyuna dahil edilmesiyle Frankowski’nin birinci bölgedeki ve oyun kurulumundaki yükünün hafiflediğini net şekilde görüyoruz. Bu durum devam ettirildiği takdirde Frankowski’nin üçüncü bölgedeki meziyetlerinde daha optimal düzeyde faydalanacaktır Galatasaray. Ancak hala Frankowski dörtlünün beki olarak kullanıldığı için belirli düzeyde saha içinde sırıtmaya devam edecek. Çünkü oyuncu bir kanat bek olması nedeniyle koridorunu önünde herhangi bir takım arkadaşıyla çakışmadan tek başına kontrol etmeye eğilimli bir profil. Bu nedenle Okan Buruk tekrardan dener veya denemez bilemiyorum ama Frankowski’nin doğru kurgulanmış bir üçlü düzende gerçek performansını izleteceği kanaatindeyim.
Antalyaspor karşılaşması, Galatasaray adına bahsettiğim gibi beklenen reaksiyonun verildiği, saha içinde belirli farklılıkların görüldüğü bir maç oldu. Zaten Osimhen’e “Tek çaremiz senin rakip stoperleri nakavt etmen” misyonu yüklenmeseydi ve yoğun fikstürde fazla efor sarf ettiren, takımın gereksiz geriye koşmasına neden olan uzun top anlayışı benimsenmeyip topa hükmedilebilseydi Galatasaray bu korkuları yaşamayacaktı. Yine de rehavete kapılmadan ve Antalyaspor’un kalite olarak vasat bir ekip olmasını göz önünde bulundurarak ayakları yere sağlam şekilde basmak lazım.
Bir şekilde Galatasaray gerekli reaksiyonu verdi ve puan farkını açmayı başardı. Galatasaray genetiği gereği buraları iyi oynuyor ve bu sezon da belirli sıkıntılara rağmen bir mucize olmazsa gemi limana sağlıklı şekilde yanaşacak gibi duruyor.