Ajax deplasmanından alınacak bir galibiyet, Galatasaray adına hem Avrupa Ligi’nde ilk 8’e kalmak hem de bu ihtimalde Fenerbahçe maçına fikstür anlamında avantajlı çıkmak adına çok şey ifade ediyordu. Son haftalarda çok gol yiyen, aynı zamanda hücumda da organizasyon ve üretkenlik sıkıntısı çeken Galatasaray, rakip ise “Positional Play”e her koşulda bağlı kalmaya devam eden Farioli’nin Ajax’ı. Hücumdaki sıkıntısının yanında takım savunmasında özellikle merkezde rakibi karşılama anlamında da problemler yaşayan Galatasaray için Ajax antitez bir takım. Zira Ajax, hocasıyla birlikte birinci bölgeden itibaren topun olduğu her alanda sayısal üstünlüğü yakalayıp çeşitli pas varyasyonları ile rakibi sayısal olarak eksiltmeyi ve +1 oyuncuyu bulmayı hedefleyen, sahanın her bölgesini ilmek ilmek işleyerek rakip kaleye gitmeyi hedef haline getirmiş bir felsefeye sahip.
Ajax’ın bu sabırlı, topu ve rakibi koşturmaya dayalı 4-3-3’üne karşı Okan Hoca’nın son haftalardaki 4-2-3-1 tercihinin riskli olacağı aşikardı. Ancak Okan Buruk bildiğinden vazgeçmeyerek maça Berkan’ın sol, Kaan Ayhan’ın ise sağ bek mevkiinde olduğu 4-2-3-1 ile başladı. Ajax gibi merkezde çift iç koridor oyuncusuyla 4-3-3 oynayan takımlara karşı ön alan baskısının şeması son derece önemli. Ajax, build uplarda Henderson üzerinden oyun kurmayı hedefleyen bir ekip. Bu nedenle Galatasaray’ın 4-2-3-1’inde Mertens’in baskıdaki rolü kritik noktaydı. Mertens’in, Osimhen ile birlikte rakip stoperler üzerine baskıya çıkması, bu esnada rakip Henderson’a top aldırmamak adına Torreira’nın da agresif şekilde baskıya katılması ve rakibi uzun oynamaya mecbur etmek ilk seçenekti. Diğer yandan Mertens’in doğrudan Henderson’a top aldırmaması ve rakibi Osimhen’in yönlendirmesi ile stoperler üzerinden oyun kurmaya itmek diğer seçenek olabilirdi. Ön alan baskısı tercih edilmeyecek ise Ajax’ın merkezdeki sayısal üstünlüğüne karşı rakibi ikinci bölgede kompakt karşılamak ise bir başka senaryo olabilirdi. Özellikle Slavia Prag ve Lazio, gerekli eforu sarf ederek hem ön alan baskısını doğru uygulayabilmeyi hem de merkezde kompakt kalabilmeyi Ajax karşısında başarmışlardı.
Ancak Galatasaray’ın Farioli’nin sabırlı ve konumsal oyuna dayalı felsefesi karşısında, rakibi karşılamada ve ön alan baskısını tercih ettiği sekanslarda zorlanacağı maçın ilk dakikalarında kendini belli ediyordu. Yukarıda aynı sekanstan aldığım ardışık görsellerde Osimhen ve Mertens Stualo’nun üzerine baskıya çıkarken Henderson oldukça rahat ve Galatasaraylı hiçbir oyuncu tarafından rahatsız edilmeden topu alıyor. Galatasaray hücumcuları ile Torreira-Sara ikilisi arasındaki mesafe dikkat çekici. Rahatlıkla topu alan Henderson, boş alanı kullanarak zaten reaktif konumda olan Yunus’un arkasını işleyen Gaaei’yi topla buluşturuyor, böylece Ajax 3 pasta Galatasaray ceza sahası çevresine gelmiş oluyordu.
Yine bir başka sekansta Galatasaray merkezinde bloklar arasında büyük bir boşluk oluşuyor. Devamında Ajax stoperi Stualo, bu boşluğu kullanıp topla mesafe kat ediyor ve sol çizgide Akpom’u topla buluşturuyor. Sonrasında ise Kaan Ayhan Akpom’u faul ile durdurmak zorunda kalıyor. Bunlar Ajax’ın maç içinde başta bahsettiğim sahanın her bölgesini pas varyasyonları ile işleyerek üçüncü oyuncuyu rahatlıkla bulduğu birçok sekanstan sadece birkaçı.
Verilere baktığımızda da Ajax’ın Galatasaray kalesinde yarattığı tehlikelerin çoğunlukla merkez hücumlarından geldiğini rahatlıkla görüyoruz. Bu durum ifade etmeye çalıştığım gibi Galatasaray’ın merkezdeki hem sayısal eksikliğinden hem de bloklar arasında bıraktığı boşluklardan kaynaklı.
Ajax’ın pas örgüsü de birçok şeyi anlatıyor. Birinci ve ikinci bölge arasında sabırlı paslaşmalar ve pas yoğunlu, en doğru zamanda rakibi eksiltip ikinci bölgede üçüncü oyuncu bulma. Ajax oyuncularının yüksek mobilizasyonu, Galatasaray takımının yanlış maç planı ve merkezde sürekli olarak reaktif kalınması ile birleşince Ajax 2-0’ı bulup oyunu rölantiye almayı bildi. 2-0’dan sonra Galatasaray birkaç pozisyon bulsa da zaten az olan ilk 8 şansı, çoktan avuçlarının arasından kayıp gitmişti.
Maç sonu verilerine baktığımızda Galatasaray’ın daha çok xG üretip rakip kaleyi daha çok yokladığını görüyoruz. Bu durum ister istemez kafalarda “Maçın hakkı bu değildi.” algısını oluşturabilirse de futbolun dinamikleri ne yazık ki farklı. Futbol, tek bir veri üzerinden değerlendirilemeyecek kadar komplike bir spor. Ülkemizde de xG, koşu mesafeleri ve pas yüzdesi gibi birçok veri yanlış yorumlanıyor veya bu tek bir veri ile her şey yorumlanmaya çalışılıyor. Maçın hangi diliminde xG ürettiğinizi veya ürettiğiniz xG’den ne kadar skoryaratabildiğinizi sorgulamadığınız sürece yanılmaya mahkumsunuz. Galatasaray Avrupa Ligi’nde en çok xG üreten takım olabilir. Ancak diğer yandan xGDiff verisinde yani üretilen xG’yi gole çevirme verisinde ise turnuvanın en başarısız takımı. Galatasaray ilk yarıda Osimhen’in karşı karşıya kaçırdığı pozisyon dışında %100 diyebileceğimiz bir pozisyona giremedi. Ancak Ajax, oyun planına sadık kalarak bulduğu fırsatları gole çevirdi ve 2-0’ı yakaladı. Oyunun 2-0’dan sonrasını ise üçüncü viteste idare etti diyebiliriz. Yani rakip hem 0-0’ı hem 2-0’ı olması gerektiği gibi belirli bir plan çerçevesinde oynayarak istediğini alırken, Galatasaray ise ilk 45’i son haftalarda olduğu gibi çöpe attı ve 2-0’dan sonra verilerdeki xG’leri üreten pozisyonları yakaladı. Yani iş işten geçtikten sonra…
Son olarak verilerden sıyrılıp işin saha içi boyutuna gelecek olursak; Okan Buruk’un net şekilde kendisini sorgulaması gereken bir maç izlediğimizi düşünüyorum. Haftalardır vasat futbol üreten, bek profillerinin ekmek ve su gibi önemli olduğu 4-2-3-1’de bek orijinli olmayan Kaan ve Berkan ile ısrar etmesi benim açımdan günümüz futbol konjonktüründe hiçbir teknik veya taktik detayla açıklanamaz. Üstelik konumsal oyuna son derece bağlı Farioli’nin Ajax’ına karşı deplasmanda hala bu formasyonu tercih ediyor olması, rakibi de iyi analiz etmediğinin net bir göstergesi. Ajax karşısında bu sezon tüm rakipleri sürklase ettiğin üçlü formasyonu, özellikle de iki iç koridor oyuncusu ile hem ön alan baskısında hem de rakibi karşılamada merkezde kompakt kalıp sayısal üstünlüğü rakibe vermeyeceğin bir 3-4-2-1’i tercih etmemek büyük hataydı diye düşünüyorum. Çünkü 37 yaşındaki Mertens’ten, 4-2-3-1’de geçtiğimiz 2 sezonda oldğu gibi ön alan baskısını başlatmasını ve takım savunmasına katkı vermesini beklememelisiniz. Yine aynı şekilde kariyerine 6 numara olarak başlayan, sonrasında kariyerine stoper olarak devam eden Kaan Ayhan’dan oynamaktan memnun olmadığı ve performans veremediği sağ bekte koridor kontrolünü sağlamasını beklememelisiniz. Kısacası Okan Buruk’un oyun planı mevcut şartlarda sürdürülebilir bir plan değil.
Ana planı sürdürülebilir olmadığı gibi Okan Buruk’un gelinen noktada net bir B planının olmadığını da bir süredir gözlemliyoruz. Maçtan sonraki açıklamalarına bakarsak Morata ihtimali ile 3-4-1-2’ye dönmenin kafasındaki ilk plan olduğunu gördük. Ancak bugüne kadar gelinen süreçte Yunus merkezleştiğinde oldukça iyi performans verirken 3-4-2-1’i hiç tercih etmemesi veya Barış-Osimhenli 3-4-1-2’yi hiç denememesi büyük soru işareti.
Tüm bunlardan daha önemli olan ise benim için Okan Buruk’un alternatif oyuncuları hazır tutamaması. Galatasaray’ın özellikle Avrupa için rotasyonu oldukça dar. Bu dar rotasyonda ise alternatif oyuncuları hazır tutmak adına onlara olabildiğince süre vermek son derece önemli. Ancak Okan Hoca son 2 şampiyonlukta büyük payı olan Nelsson’u ve 9 milyon Euro yatırım yapılan Jelert’i hazır tutmak bir yana her iki oyuncuyu da son 5-10 dakikada sahaya sürülecek oyuncular haline getirdi. Nasıl doğru sistemi takıma entegre etmek bir teknik direktörün görevi ise alternatifleri hazır tutmak ve onlardan optimal verimi almak da teknik direktörün görevidir. Teknik direktör meziyetleri bazen de böyle anlarda ortaya çıkıyor. Özellikle de bu tip dar rotasyonlara sahipseniz. Okan Hoca’nın ise bu konuda hala eksikleri olduğunu söylemeliyim.