“Futbol takımı kuracak olan kadın sporcular, İstanbul’da operetlerde çalışan bale artistleridir.” sözleri ile Türkiye’de kadın futbolunun tohumları ilk kez toprakla buluşmuş. Akşam gazetesinde yayınlanan bir haberde yer alan bu cümle, şu an fide aşamasından fidan aşamasına geçen Türkiye Kadın Futbolu’nun miladı olarak kabul ediliyor. Lakin bu yılda bir takım kuruldu mu, bu takım başka bir takımla müsabaka oynadı mı… İşte bu konuda hiçbir bilgi mevcut değil maalesef.
1950, Akşam Gazetesi Görseli
Yine başka bir gazete olan Milliyet gazetesinde 1954’te yayınlanan bir haber, bu sefer kadın futbolcular ile ilgili ilk bilgileri öğrenmemizi sağlıyor bize, hem de bir müsabaka içerisinde.
Olayın adresi İzmir. 25 Mayıs 1954 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan bilgiye göre, gerçekleştirilen bir müsabakada 6 kadın sporcunun futbol oynadığı ve bu kadınlardan ikisinin isminin Müşerref ve Marika olduğu belirtiliyor. Haberin devamında “Sart Gençlik” ile “Bankacılar” arasında bir futbol maçı oynandığı ve “Bankacılar” takımının 3-2 üstün geldiği yazıyor. Bu haber ile beraber Türkiye Kadın Futbol Tarihi’nin ilk kez futbol oynayan kadınlarının isimlerini öğreniyoruz.
Tekrar zikredelim; Müşerref ve Marika. Peki kim bu Müşerref ve Marika? Marika Kaponi, karşılaşmada görev alan “Bankacılar” takımının kalecisi. İzmir’de 1927 yılında doğduğunu bildiğimiz, Altay taraftarı, yakınları tarafından hayırsever olarak bilinen bir bankacı. Futbolu izlemek kadar, oynamayı da seviyor. Evlendikten sonra Korsini soyadını alan Marika’yı maalesef 2009 yılında kaybediyoruz. O gün yediği gollerden ötürü bir süre sonra oyundan alındığı ile ilgili bir bilgi de mevcut.
Marika Korsini (1927-2009)
Müşerref ise hakkında fazla bilgimizin olmadığı bir başka bankacı. O da İzmirli. Karşılaşmada skora katkı veren bir ön alan oyuncusu olduğunu biliyoruz. Çok daha önemli bir bilgi daha: Müşerref, Marika’nın takım arkadaşı ve maçtaki son golün de sahibi.
“Bankacılar” takımı; bünyesinde kadın sporcuların bulunduğu, tesanüt amaçlı kurulmuş bir takım olarak banka memurlarından oluşmaktaydı. İzmir ve çevresinde dolanarak müsabakalar düzenleyen takımın yaptığı maçlar bilinse de bu maçlarla ilgili detaylı bilgilere ulaşmakta zorlanıyoruz.
Sonuç olarak kadın sporcuların resmi olarak ilk kez boy gösterdiği müsabakada, tarihe ismini altın harflerle yazdıran Müşerref’i ve Marika’yı bugünden sonra hep hatırlayacağınızı umut ediyorum.
Lakin her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi; bu durumun da sonunu hazırlayan kötü bir kıvılcım, çok yakın bir zamanda ortaya çıkıyor. Nedir bu kötü kıvılcım? Maalesef bu kötü kıvılcımın bağnaz bir düşünce olduğunu ve bu düşüncenin sahiplerinin torunları ile hala bir arada yaşadığımız gerçeğini kabul ediyoruz. Oynanan bu müsabakalarda kadın sporcuların (artık onlar kadın futbolcular) futbol oynamasının sakıncalı olduğu ve derhal durdurulması gerektiğini söyleyen bir yazar, Yeni Asır gazetesinde bazı cümleleri ile “kadının sporda yeri yok” imasında bulunuyor. Maalesef bu tür bir kesimin yaşadığını bildiğimiz ülkemizde, kadın futboluna ilk kez ket vurulmaya çalışılsa da bunun son olmayacağı aşikardı. Yeni Asır gazetesinde müsabakadan sadece birkaç gün sonra; kadınların sporu zerafet için yapmaları gerektiği, yorucu sporları yapmamaları gerektiği, bunun kadın vücuduna zarar verdiği ve hatta zerafetlerini azaltabileceği yazılmış.
Bundan tam 70 sene önceki bağnaz zihniyetin yok edilmekte şu an bile zorlanıldığını düşünsek de neyse ki bu düşünceye inat kadınlarımız ve bu düşünce yapısını reddeden erkeklerimiz sayesinde kadın futbolu, hareketliliğine devam ediyor.
İleriki yazılarda daha da derinlemesine tartışacağımız, tarihten notlar sunacağımız “Türkiye Kadın Futbolu”, ülkemizde işte bu şekilde hayat buluyordu. Yer aldıkları her bir organizasyonu daha da güzelleştiren kadınların, kadınlarımızın; her daim sporun, futbolun, hayatın içerisinde kalması dileğiyle…
