Türkiye’de kadınların etkinliği, yasal hak elde etmeleri, toplumda eşitlik-adalet dengesine dahil olup söz sahibi olmaları Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde birçok Avrupa ülkesinden önce kazanılmıştı. Aynı şekilde Türk kadınının toplumda etkin rol oynayabilmesi için yapılan girişimler, Cumhuriyet’in ilk kurulduğu yıllara denk gelir. Cinsiyet hakları/eşitliği konusunun yine Cumhuriyet döneminde ilk adımları atılmış olsa da süreklilik sağlanamayan bir konu haline gelmiş ve ataerkil toplumlar içerisinde her zaman ortaya çıkan erkek baskın söylem ve uygulamalarla vasati bir noktaya gelmiştir. Bunun spordaki karşılığına baktığımızda, “erkek sporu” olarak adlandırılan birçok spor branşında, kadınların yer alamadığı veya eser miktarda yer aldığı görülüyor. Bunun bir sonucu olarak kadınlar futbolla çok geç tanışmış, oynamak istediklerinde engellerle karşılaşmış, kurulan takımlar çok geç kurulmuş, genel olarak kadın futbolu çok geç resmileşmiş, lig çok geç kurulmuş ve milli takımımızın kurulması zaman almıştır.
Bu bağlamda; Türkiye Kadın A Millî Futbol Takımı’nın kurulma kararı, 22 Aralık 1993’te Türkiye Futbol Federasyonu’nun yaptığı toplantıda bahsi geçen bir konu olsa da, 1995 yılının ortalarında yapılan bir toplantıda alınmıştı. O güne kadar 6 Avrupa Şampiyonası, 2 Dünya Kupası kaçıran Türkiye A Millî Kadın Futbol Takımı ilk uluslararası maçını, 8 Eylül 1995’te İstanbul’da, 1990 yılında kurulan Romanya’ya karşı oynamıştı. Bu maç Türkiye kadın futbolu için bir milat olmuş olup, maç Romanya’nın 0-8 üstünlüğü ile tamamlanmıştı. Skorun önemsiz olduğu, temel amacın bu sporda kadının da var olduğunu kanıtlamak isteyen kişilere, bu dönemde, aynı 1950’lerde kadınların ilk kez futbol oynadığı dönemdeki gibi çatlak bazı seslerle baskılar kurulmuştu.
FIFA – Kadın Takımları Ülke Sıralaması’na ilk kez 68. sıradan 2003 yılında dahil olan Türkiye, geldiğimiz noktada sadece 8 basamak yükselerek 60. sırada kendine yer bulabilmiş durumda. Bunun sorumlusunun her zaman sahada bulunan kişilerden kaynaklandığını söylemek ise çok doğru bir yaklaşım olmaz.
2007 yılında dip seviyeyi gördüğümüz 75. sıradan, 2009 yılında 57. sıraya kadar yükseldiğimiz yıllar, Türkiye Kadın Millî Futbol Takımı için en parlak yıllardı diyebiliriz. Bu dönemde de yoğun baskılar gören kadın futbolcular, hiçbir maddi beklenti olmadan bu başarıyı yakalamışlardı. Takımların ayakta kalabilmeleri için yeterli maddi desteğin sağlanamaması bir yana, idman yapacak sahayı, oynayacak topu, giyecek kıyafeti bulmakta zorlanıyordu kadın futbol kulüpleri ve oyuncuları. Buna rağmen takımlar ve bu takımlardan çıkan oyuncular, Türk bayrağını ileriye taşımak için gönüllülük esasıyla başarı elde ediyordu.
Geldiğimiz noktada, özellikle son 3 sene incelendiğinde, bir desteğin olduğu aşikar. Lakin dünyada kadın futbolu için takımlar, federasyonlar ve ülkeler, 10-9-8 birimlik katkı sağlarken, ülkemizde bu katkı her yönden 2 birimi geçemiyor. Bunun sonucu olarak; diğer ülke takımları sürekli gelişim sağlarken biz, 2022 yılında 65. sıradan girdiğimiz bu yarışta, 2024 yılını 60. olarak tamamlayabiliyoruz. Son katılım sağladığımız UEFA Kadınlar Avrupa Şampiyonası – 2025 Elemeleri’nde, karşılaştığımız Ukrayna’yla ilk maçta evimizde 1-1 berabere kalırken, ikinci maçta 2-0 yenilerek elendik.
Dünya kadın futbolunu baz alarak baktığımızda, yetenek setleri belirli bir seviyenin üzerinde olan kadın futbolculara sahibiz. Bilhassa fiziksel anlık mücadele gücünün, kararlılık-çalışkanlık seviyesinin ve keskinlik-sertlik ögelerinin iyi bir noktada olduğunu görüyoruz. Lakin ülkemizde oynanan kadın futbolunda, taktik disipliner yapının zayıflığı, adaptasyon-motivasyon ögelerindeki kopmalar, süreklilik arz etmeyen dinamizm ve topun oynandığı alan dışındaki alanlarda yapılan konum-koşu-farkındalık seviyesindeki vasatlık, maalesef bu andan daha ileriyi hayal etmemize imkan tanımıyor. Bu bahsi geçen konular, teknik-taktik açıdan bir inceleme… Oysaki bu durumun neden geliştirilemediği temeline indiğimizde, ülkemizdeki Türk futbolunun kaotik yapısından tutun, ligin seviye olarak amatör seviyede olmasına kadar sayabileceğimiz bir çok farklı neden var. Özellikle ülkemizin, futbol oyununa karşı yaklaşımı hep olumlu olmuşken, altyapıdan-üstyapıya, idman-antrenör-tesis şartlarının iyileştirilmediği, lige yatırımların yapılmadığı, belirli bir standardı koruyup üzerine yeni ve teknolojik gelişimlerle destek verilmediği sürece Türkiye’de kadın futbolunun ki hakeza erkek futbolunun da gelişimi için hep dua eder pozisyonda kalırız. Bunun çok ötesinde ise kadın futbolu için, kadınların bu sporu yapabildiğini kabul etmek gerekiyor. Bu sporu izlemeyen, izlemekten hoşlanmayan, izlemeyi tercih etmeyen bireylerin; bu spor hakkında yaptıkları yorumdan sıyrıldıkları gün, Türkiye Kadın Futbolu’nun önünün çok açık olduğu görüşündeyim. Federasyonun, federasyona bağlı birimlerin, devlet kademelerindeki bu konuya bağlı birimlerin ve bakanlığın dünyadaki gelişmeleri takip ederek gelişim odağı belirlediği ve uygulamaya başladığı noktada, dünyada marka olacak bir temele sahip olduğumuzu düşünüyorum.