Beşiktaş’ta Yapısal Çöküş: Oyun Disiplini ve Gelecek İçin Dersler
Maalesef, Beşiktaş için oyuna dair çok fazla şey konuşabileceğimiz bir mücadele olmadı. Bu karşılaşma, hem mental çöküntünün hem de soyunma odasındaki problemlerin net bir şekilde ortaya çıktığı bir tablo sundu. Üstelik, son dört yıldır denenen benzer yolların artık sonuç vermediğinin de acı bir kanıtıydı.
Serdar Topraktepe ve ekibinin iyi niyeti, geniş kadroya değer verip herkesi plana dahil etme çabası anlaşılır bir yaklaşım. Ancak ortada maalesef çürümüş ve tabiri caizse “hoca yeme” konusunda ustalaşmış bir oyuncu grubunun olduğu da bir gerçek. Bu durum, takım içi dengelerin ve profesyonel yaklaşımın yeniden yapılandırılması gerektiğini açıkça gösteriyor.
Bazı oyuncuların kulübeden oyuna dahil olduğunda daha fazla katkı verebileceği oldukça açık. Buna en iyi örneklerden biri, oyuna sonradan girdiğinde teknik kapasitesiyle yorulmuş savunmalara karşı fark yaratabilen Oxlade-Chamberlain olabilir. Öte yandan Bahtiyar Zaynutdinov; Bodo Glimt maçında gösterdiği etkileyici performansla dikkat çekerken, bu form grafiğine rağmen tekrar Masuaku’nun 11’e dahil edilmesi düşündürücü bir karar oldu. Bu tercihler, hem oyuncu yönetimi hem de takım içi rekabetin doğru yapılandırılması konusunda soru işaretlerini beraberinde getiriyor.
Beşiktaş sahada ciddi bir taktiksel karmaşa içerisindeydi ve bu durum oyun disiplininden uzak bir görüntü ortaya koydu. Buna karşın, Adana Demirspor’u tebrik etmek gerekir çünkü topun kazanıldığı anlarda sırtı dönük top alan Beşiktaşlı hücum oyuncularına hemen en az iki oyuncuyla pres yaparak etkili oldular. Birebir presi iki katına çıkarttılar diyebiliriz. Ayrıyetten bu birebir prese karşı Beşiktaş, hücumda bir çıkış planı bulamadı.
Özellikle sağ tarafta oluşturdukları akınlar dikkat çekiciydi. Yusuf Sarı’nın etkili oyunu ve onun içeri kat ettiği anlarda Arda Kurtulan’ın çizgiye basarak alan yaratması, sağ kanattan toplamda 1.18 xG üretmelerini sağladı. Beşiktaş’ın bu bölgedeki savunma zaaflarına, özellikle Masuaku’nun ilk yarıda yaptığı bireysel hatalar büyük ölçüde zemin hazırladı. Bu tablo, Beşiktaş’ın hem savunmada hem de saha içi organizasyonunda ciddi sorunlar yaşadığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Beşiktaş’ın ön bölgede yaşadığı en büyük sorunlardan biri, topu tutma ve çoğalma probleminin açık bir şekilde hissedilmesiydi. Musrati’nin Rafa Silva’ya attığı 9 hat kıran pas ve oyunu genişleten Can Keleş’e gönderdiği 9 etkili pas, teoride Beşiktaş’ın hücum organizasyonlarını şekillendirebilecek türden olsa da önde topu tutmakta zorlanan ve yalnız kalan Semih Kılıçsoy’un performansıyla bir türlü etkili hale gelemedi.
Bu problemin boyutu, Semih Kılıçsoy’un attığı hiçbir topun Oxlade-Chamberlain ve Can Keleş ile buluşamaması gibi kritik bir veriyle net bir şekilde ortaya konulabilir. İleri uçta yaşanan bu kopukluk, Beşiktaş’ın hücumda organize olmasını ciddi şekilde engelledi.
Musrati’nin yanına Svensson ne kadar yaklaşsa da onun merkezden gönderdiği etkili paslar da Beşiktaş için yeterli olmadı. Hücumdaki bu uyumsuzluk, Beşiktaş’ın pozisyon üretimini sınırlarken, rakibin baskısını kırmakta da zorlanmasına neden oldu. Bu tablo, hücum hattında daha net bir oyun şablonuna ve oyuncu rollerine ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Beşiktaş’ta sezon başından beri kaliteden ziyade yapısal ve sistematik sorunların olduğu aşikar, bu kadro maalesef birlikte oynamaya uyumlu değil. Orta saha ile hücum hattı arasındaki kopukluk, ön alanda topu tutma ve çoğalma problemleri, savunmada bireysel hatalar ve genel anlamda oyun disiplini eksikliği bu uyumsuzluğun sahadaki en somut göstergeleri. Bu sorunlar sadece oyuncuların bireysel performanslarından değil; aynı zamanda takımın genel mühendislik ve planlama eksikliğinden kaynaklanıyor. Beşiktaş’ın önünde, mevcut kadrodan maksimum verimi alabilmek için hem saha içi hem de saha dışı yapısal bir yeniden yapılanma süreci olduğu oldukça açık. Ancak doğru bir planlama, bu kaostan bir düzen yaratmak için bir fırsat olabilir.
Ulaş Aral