Fenerbahçe için Trabzonspor deplasmanındaki galibiyetin ardından psikolojik rahatlıkla çıkılması gereken Sivasspor maçı, hafta içi Hollanda deplasmanında alınan şok yenilgi ve oynanan kötü oyun sonrası, Galatasaray’ın da kazanması ile yine “tamam mı devam mı” maçlarından birine döndü. Takımın bu maça göstereceği saha içi reaksiyon ve alınacak skor, milli ara öncesi camianın gündemini belirleyecekti şüphesiz. Ancak maçta takımın ve uzun bir süre sonra ilk 11 çıkan oyuncuların tartışılmaz performansları ile rahat bir galibiyet geldi. Maçta savunma ve hücum yönünden üzerinde konuşulması ve irdelenmesi gereken birçok nokta belirledim. Tek tek gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Fenerbahçe her ne kadar kağıt üstünde 4-2-3-1 dizilişi ile sahaya çıkmış gibi görünse de; hücuma çıkarken Amrabat’ın top kullanımı için stoperlerle birlikte savunmada üçlü bir hat oluşturması, iki bek oyuncusunun ikinci bölge ortalarında çizgiye basarak konumlanması, Szymanski ve Mert Hakan’ın orta saha merkezinde iç koridor kullanımları, Tadic ve Maximin’in daha merkeze yakın ve bek oyuncularının koşu yollarını boşaltacak şekilde yerleşmeleri ile 3-4-3 / 2-3-5 dizilişini görüyoruz. Sürekli oyuncu hareketlenmeleri ile net bir dizilişin olduğunu söylemek çok doğru olmayabilir. Boşlukları topsuz koşularla doldurmak, takım arkadaşının boş bıraktığı alanı doldurmak ve pas seçeneği oluşturmak için savunma blokları ve hatları arasına topsuz koşular yapmak akşama dair gördüğümüz akışkan oyunun en önemli noktalarıydı. Takımın hücumda sahaya yayılışını ve Amrabat’ın pas tercihlerinde sıklıkla denediği kanatlara diyagonal paslarını gösteren detayları taktik tahtasında göstermeye çalıştım.
Fenerbahçe’nin hücum organizasyonlarında sahada iki beyni var: Amrabat ve Tadic. İkisini de ayrı ayrı paragraflarla anlatmakta fayda var.
Amrabat; oyunu başlatan, oyun kurulumunda etkin rol oynayan, ilk pasın çıkışını yapan ve oyunun hangi yönden şekilleneceğinin kararını veren kişi. Ligin çok üzerinde bir oyun görüşüne, pasörlüğe sahip. Hal böyle olunca çıkışlarda tüm yetkiyi ona vermekten çekinmiyorsunuz. Özellikle stoperlerin arasına veya yanlarına konumlanarak oyunu başlatmayı tercih ediyor. Derin toplar atmaktan çekinmediği gibi, maç boyunca hem sağ hem sol kanada doğru diyagonal uzun ve yüksek toplar attığını sayısız kez gördük. Birçok pasın direkt pozisyona sokan ve tehlikeyi başlatan paslar olduğunu söylemekte fayda var. Amrabat’a top geldiği anda ters kanattaki hücum ve kanat oyuncularının topsuz koşulara başladığını, Amrabat’ın da çok rahat bir şekilde bu pasları attığını görüyoruz.
Tadic ise hücumun final bölgesinde kilit pasları organize eden, bağlantı oyunları ile takım arkadaşlarını pozisyona sokan eşsiz bir lider. Özellikle Osayi ve Mert Hakan’ın kendisine yakın konumlanması ile oluşturdukları üçgenler sonucunda, rakibin sol stoper ve bek arasını bir maden gibi işlediler. Keza ilk gol o taraftan Mert Hakan’ın asisti ile geldi. Tadic’in, takım arkadaşını gollük pozisyona sokmak için topa bir kez dokunması yeterli.
Bu maç özelinde Mert Hakan’ın hücuma kattığı akışkanlığı dile getirmek gerekir. Mert Hakan, ligimizde pek görmediğimiz ve büyük takımlar için iç sahada kapanan rakiplere karşı fark yaratan ceza sahasına topsuz koşu repertuvarına sahip. Sürekli hareketli yapısı ile rakip hatlar arasını rahatsız ediyor. Topsuz olarak yaptığı koşularda rakibin savunmacılarını kendisi ile beraber götürüp takım arkadaşlarına kullanışlı alanlar ve pas seçenekleri oluşturuyor. Bu maç Tadic ve Osayi ikilisine yakın konumlanarak birçok topsuz koşu ve bağlantı oyunu ile pozisyonların oluşumunda etkin bir rol aldı.
Fenerbahçe iç sahada topa sahip olmayı öncelikli hale getirerek oynamayı benimsemiş durumda. Ortaya çıkan pas istatistikleri, Fenerbahçe’nin oyuna hakimiyetini anlatıyor ve baskılı bir oyun anlayışını benimsediğini gösteriyor. Bu oyunda Amrabat’ın istatistikleri dikkat çekici, üçüncü bölgeye 18 pas denemesinde bulunup 15 başarılı pas göndermiş. Toplamda 68 pas girişiminde %91 başarı oranı ile oynamış. Fenerbahçe’nin takım istatistiklerini ise aşağıda görsel ile veriyorum.
Fenerbahçe’nin savunmada rakibi karşılarken iç saha maçlarında ön alan presini daha ön planda tutan bir savunma anlayışı geliştirdiğini düşünüyorum. Top rakipte iken 4-4-2 dizilişi ile önde Yusuf ve Szymanski ikilisini agresif prese giderken görüyoruz. Kompakt anlayışın takımda yerleştiğini ve takım boyunun olması gereken düzeylerde kaldığını söyleyebiliriz. Merkez yoğunluğunu sağlayarak rakibi kanatlara oynamaya iten bir savunma anlayışı var. Rakibi deplasmanlarda ikinci bölgede karşılarken, iç sahada daha çok üçüncü bölgede sıkı baskı ile karşılamaya çalışıldığını görüyoruz. Rakip topu ikinci bölgeye hızlı taşıdığında takım boyunu olabildiğince kısaltıp merkezin tamamen kapatıldığını söyleyebiliriz. Bununla ilgili maçtan bir kareyi paylaşmak istiyorum.
Fenerbahçe’nin sene başından bu yana topu kazandıktan sonra benimsediği anlayış artık daha net bir şekilde sahada görülüyor. Merkezde kazanılan her top; hızlı bir şekilde Maximin, Osayi, Kostic, Szymanski gibi hızlı oynayan ve dripling yapan oyuncularla buluşturulmaya çalışılıyor. Maximin bu maçta 7 dripling denemesinin hepsinde başarı göstererek takımı ileri taşıyan oyuncuların başında geldi. Keza Kostic de 4 dripling denemesinin hepsinde başarılı olmuş. Atılan son golde, maçın son dakikaları olmasına rağmen, korner dönüşü hızlı gelişen bir atak görüyoruz. Szymanski’nin doğru zamanda Maximin’i görmesi ile pozisyon golle sonuçlanıyor. Bunun gibi birçok denemeyi rakip ataklarından sonra gördük. Fenerbahçe’de amaç, topu kazandıktan sonra paslaşarak sete yerleşmek değil. Amaç, topu kazandıktan sonra hızlı bir şekilde üçüncü bölgeye geçmek. Güçlü rakiplerle oynadığında bu oyunun risklerini birçok maçta yaşadı. Zamanı geldiğinde onlara da değinebiliriz.
Savunmaya geçişlerde ise bu maçta takımın tamamının büyük fedakarlıklar sergilediğini söyleyebiliriz. Özellikle birçok pozisyonda Yusuf ile Maximin’in rakibin hızlı geçişini kesmek için yüksek düzeyde eforlu koşularla takibe devam ettiklerini görebiliyoruz. Oyuncuların bu eforu ve çabası, rakibe eksik yakalanmamak için çok önemli bir detay. Amaç savunmaya geçerken topun kaybedildiği yerlerde şok presle topu geri kazanmak olsa da; rakibin baskıyı kırdığı anlarda hızlı oyuncuların rakibi takip etmeye devam ettiğini gördük. Bu açıdan Fenerbahçe, takım savunması anlamında olabildiğince tüm takıma yükü eşit paylaştırmaya; savunma görevlerini belirli oyuncular üzerinden sürdürmemeye çalışıyor. Bunun gelişimi devam ettiğinde ve görevler, koşular eksiksiz tamamlandığında zorluk düzeyi yüksek maçlarda takımın gol yeme olasılığı daha da düşecektir.
Yine takım hücumda iken rakibe kaybedilen toplardan sonra, seken topları almak ve merkezden gelişecek hızlı atakları durdurmak için Amarabat ile birlikte Kostic’in merkeze yakın konumlandığını ve merkez yoğunluğunu arttırdığını görüyoruz. Birçok gelişen atakta Kostic’in savunma güvenliği için merkezde bulunması ve sekenleri toplamak için “hazır kıta” beklemesi dikkat çekiciydi.
Hücumda duran top kullanımında, Trabzonspor maçında paslaşarak kullanma tercihlerini gördük. Ancak Sivasspor buna iyi bir şekilde çalıştığını bize gösterdi. Pas açılarını ve seçeneklerini kapatarak, duran topların havadan ceza sahasına oynanmasını sağladı diyebiliriz. Fenerbahçe’nin duran toplarda ceza sahası civarına kesilen ortalarda oluşturduğu veya çalıştığı bir duran top organizasyonu olduğunu söylemek doğru olmaz. Daha çok doğaçlama gelişen tercihler ile goller arandı.
Savunmada duran top kullanımında ise Sivasspor, en net pozisyonunu ilk yarıda skor 1-0 iken altı pas içine kullanılan bir kornerde yakaladı. Ardından neredeyse tüm kornerlerde Sivasspor’un, Fenerbahçe altı pasını zorladığını ve hava hakimiyeti ile skor bulmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Bu noktada Fenerbahçe’nin rakiplerini durdurmak için geliştirmesi gereken bir savunma stratejisi olması gerekiyor. Bu noktada eksiklikler devam ediyor.
Fenerbahçe’nin bu maç özelinde en güçlü yanı olarak; pas akışkanlığını, pas bağlantılarını sağlamış olmasını ve hareketli oyun yapısı ile merkezden rakibini çok rahat bir şekilde ekarte etmesini söyleyebiliriz. Tadic ve Amrabat’ın oyun görüşleri, Fenerbahçe hücumları için olmazsa olmaz katkılar gibi görünüyor. Yine bu maç özelinde savunmaya geçişler ve takım boyunun olabildiğince kısa kalması, rakibe hiç fırsat verilmemesinde etkili oldu diyebiliriz. Mert Hakan’ın sağ kanada verdiği katkı ve Osayi-Tadic ikilisine bağlantı oyunlarında sağladığı konfor, takımın oyununu güçlendiren detayların başında geliyordu.
Fenerbahçe’de Fred, Szymanski gibi isimlerin geçen seneki performanslarına yaklaşması ve mevcut hallerini iyileştirmeleri sezonun geneli için çok büyük önem arz ediyor. Şu an takımın hücum yönünde ve orta sahada Fred ve Szymanski’nin düşük performansları takımın bitiriciliğini etkilediği gibi, hücuma geçişlerinde hızını, savunmada rakibi karşılama gücünü, topa sahip olma süresini ve sayısını etkiliyor. Bu iki ismin performanslarını yukarı çekmek, birçok sorunu çözmek demek. Ekstra olarak hücumda bitiricilik seviyesi yükselmek zorunda. Çok fazla bariz gol pozisyonu harcanıyor, kaçırılmaması gereken goller kaçırılıyor. Buna santraforlar özelinde eğilmek ve üzerine düşünüp çalışmak şampiyonluk yarışında takımın elini güçlendirecektir.
Milli araya galibiyet ile gitmek oldukça önemli. Milli ara dönüşü zirve yarışının sert geçeceği yoğun bir fikstüre geçiliyor. Kayıpsız geçmek o bakımdan da oldukça faydalı oldu. Şampiyonluğun anahtarı iç sahada minimum kayıpla gitmekten geçiyor benim açımdan. Deplasmanda güzel bir seri yakalanmışken, iç sahada da seri yakalamak oldukça kıymetli.
Salih Yoldaş