Şampiyonluk yolundaki en büyük rakibiniz kendi sahasında sürpriz bir puan kaybı yaşadığında kendi sahanızdaki ilk maçta stres, gerilim, çoşku, istek, arzu aynı anda bünyeye yükleniyor. Bunları dengeli yaşayabilmek ve çoşkuyu yüksek seviyeye çıkartıp maçı mesaj verecek bir skorla bitirmek, şampiyonluk yarışında rakibinize her daim korku verir. Fenerbahçe bu mesajı verebildi mi emin değilim.
Fenerbahçe coşku ile maça başlamış ve skor avantajını da erken bir dakikada elde etmiş olsa da maçın ilerleyen noktalarında rakibini oyuna dahil etti ve stres dolu dakikalar yaşadı. İlk yarısı ve ikinci yarısı birbirinden 180 derece farklı bir maç izledik. İlk yarıyı da ilk 15 dakika ve 15-45 arası şeklinde ayrı ayrı değerlendirmekte fayda olacağını düşünüyorum.
Fenerbahçe sahaya her ne kadar 4-2-3-1 dizilişi ile çıkmış gibi görünse de, Tadic’in forvetleştiği ve ileri hatta konumlanması ile aslında 4-4-2 gibi bir dizilişle ilk yarıyı oynadı. Bunun olumsuz etkilerini 15. dakikadan sonra net bir şekilde sahada gördük. Gaziantep ise maça 3-5-2 dizilişi ile başladı. İki takım da aşağıda görüntüsünü paylaştığım şekilde sahada konumlandı. Bu düzende Gaziantep’in; Fenerbahçe’nin iki stoperine iki santraforu ile sürekli baskı yaptığını, orta sahanın merkezinde İsmail-Maxim, Fred-Ogün eşleşmeleri ile Fenerbahçe orta sahasına yakın markajla top aldırılmadığını, Ndiaye’nin ise Tadic-En Nesyri baskısını ve ön konumlanmasını sürekli boşa çıkarak çok rahat bertaraf ettiğini gördük. İrfan Can’ın sakatlıktan yeni çıktığı için merkeze kayarak oynama konusunda ve tempo noktasında eksikleri ortaya çıkınca ilk yarıda Fenerbahçe’nin topla oynama istatistiklerindeki çaresizliğini gördük. İlk yarı topla oynama istatistikleri %42-%58 oranında Gaziantep lehineydi.
Fenerbahçe ilk yarıda ilk 15 dakika harika bir ön alan presi ile maça başladı. Gaziantep’in ısrarla geriden pasla çıkma düşüncesi ve Fenerbahçe oyuncularının yüksek baskı kalitesi ile daha 3.dakikada skor avantajı elde edildi. Üstüne ilk 15 dakikada çok net pozisyonlar da yakalandı. Skor çok daha farklı olabilirdi. Ancak maçın 15.dakikasında Selçuk İnan geriden topla çıkma düşüncesinin oyunu getirdiği noktayı çok çabuk fark etti ve kenardan kalecisine uzun vurması için direktif verdi. İşte bu andan itibaren sahadaki oyun değişti. Gaziantep uzun vurdukça ve sekenleri toplamaya başlayınca Fenerbahçe için hücuma çıkmak ve topu almak zorlaştı. İlk yarıda hızlı gerçekleştirilen az sayıda hızlı geçiş oyunu dışında Fenerbahçe’nin net pozisyon yakaladığını söyleyemeyiz. Ancak işler ikinci yarının başında Amrabat ve Maximin’in girişi ile tamamen değişti. Özellikle ilk yarıda İsmail ve Fred’in sırtı dönük oyun kurmak için top alamaması ve aldıkları topları olumlu kullanamamalarının aksine, Amrabat geriden oyun kurulumunda tüm orkestrayı yönetmeye başladı. Hücumda planlanan en net organizasyonlar, Amrabat’ın özellikle Maximin hedefli olmak üzere kanatlara doğru attığı uzun ve diyagonal paslar oldu. Maximin’in sol kanatta rakiple birebir bırakma düşüncesi ile çok net iki-üç pozisyon yakalandı. Rakibin sağ kanadını adeta tek başına felç eden Maximin’in çıkardığı topları Arda Kızıldağ harika bir şekilde kesti. Arda Kızıldağ’a ayrı parantez açmak lazım. Maçta 10 mücadelenin 7’sini, 4 hava topu mücadelesinin 3’ünü kazanarak harika ötesi bir maç çıkardı. Maçın bir bölümünde her pozisyonu kesen ve topu uzaklaştıran isim Arda Kızıldağ idi.
Fenerbahçe’de hücumda Tadic ve özellikle En Nesyri’nin sırtı dönük oyun konusunda top tutmakta zorlanması ve bağlantı oyunlarında eksik kalması, Oğuz Aydın dışında hücumda oynayan isimlerin formsuz günlerinde olması, negatif bir izlenim bıraktı. İkinci yarıda Amrabat-Maximin üzerinden hücum şekillendirmeye çalışan bir takım gördük. Zaten maçı çözen golün de 17 korner kullanılan bir mücadelede kornerden gelmesi, maçın ne kadar sıkıştığını ve hücumdaki kısırlığı ortaya koyuyor.
Hücum yönünde bir paragraf da Oğuz Aydın’a açmak lazım. Geçen haftanın üzerine bu maçta da ortaya koyduğu performans ile formanın sahibi olma yolunda büyük aşama kaydettiğini net bir şekilde söyleyebiliriz. Hücuma geçişte sunduğu topsuz koşular, savunmaya dönüşlerde gösterdiği özveri ve mevki fark etmeksizin sahada yer aldığı süre zarfında arzusu ile fark yaratan oyuncuların başında geldi. 6 dripling denemesinde 4 başarı, hücumda 10 ikili mücadelede 7 başarılı ikili mücadele sayısı ile dikkat çekici istatistikler sunduğu bir maç oldu. Oğuz için geliştirilmesi gereken noktaların başında, hücumda final paslarında karar verme mekanizması geliyor. Bir-iki hızlı geçişte yanlış tercihler veya pas hızını ayarlamamak skorun daha çok açılmasını engelledi diyebiliriz. Oynadıkça ve takım arkadaşlarına alıştıkça daha da çok fark yaratacağına inanıyorum.
Fenerbahçe’nin maçın 15. ve 45. dakikaları arasında rakibin topla oynama yüzdesinin gerisinde kalmasının sebeplerinden biri olarak, geriden topla çıkmak için doğru aksiyonları almamasını görüyorum. Özellikle Gaziantep’in hücumda yoğun ve yüksek baskısı, doğru saha yerleşimi ile İsmail ve Fred’in topla buluşmakta zorlandığını, buluştuğu anlarda ise sıkı markaj altında doğru kararlar veremediğini görüyoruz. Uzun vurmak bu tür durumlarda bir seçenek gibi görünse de, Yusuf En Nesyri’nin sırtı dönük oyun ve pivot santrafor rolünde eksikleri bu kozu kullanmayı engelliyor. Gaziantep’e bu süre zarfında çok net pozisyonlar verilmese de baskı altında çoğunlukla yanlış tercihlerin yapıldığını ve sorumluluk alıp takımı rahatlatacak profilin sahada olmadığını görüyoruz. İkinci yarıda Amrabat’ın girişi ve Gaziantep’in skor avantajını aldıktan sonra, maç boyu sürdüremeyeceğini anladığı baskıdan vazgeçmesi ile Fenerbahçe geriden çok daha rahat top çıkartabildi. İkinci yarıda bu sefer hızlı gelişecek ataklarda savunmanın hatasız oynaması gerekliliği devreye girdi. En net gelişen atakta Kostic’in Sorescu’ya şut imkanı vermemesi, Samet’in hatalarından sonra takım arkadaşlarının arkasını süpürmesi ile Fenerbahçe’nin kalesinde çok ciddi pozisyonlar vermediğini görüyoruz. Samet Akaydın’ın 5 hava topu mücadelesinde 1 başarı istatistiği ile oynaması dikkat çekici. Maç boyunca savunmada en zayıf halka olarak Samet’i görüyoruz.
Fenerbahçe sene başından beri aslında hücuma geçiş noktasında gelişim katetmeye çalışan ve bu noktada teknik ekibin direktiflerini sahada uygulamaya çalışan bir takım. Nedir bu direktifler? “Birinci bölgede oyun kurulumu paslarını azalt, topun savunmada kazanılması ile birlikte hızlı ve tek toplarla direkt üçüncü bölgeye geç, üçüncü bölgede direkt pozisyonu sonuçlandır.” Fenerbahçe aslında bu maçta -özellikle ilk yarıda- bu direktiflere uygun çok fazla geçiş hücumu buldu. Ancak bunları sonlandırma noktasında, hücumda final paslarında genellikle yanlış tercihler yapıldı. Özellikle Oğuz Aydın ile gelişen ataklar ve Yusuf En Nesyri’nin karşı karşıya kaçırdığı pozisyon, en net akılda kalanları oldu. Fred’in bu geçişlerdeki rolü çok önemli. Ancak Fred bu maçta 17 top kaybı ile oynadı. Bu 11.4 olan maç başı ortalamasının üstünde bir rakam. Birçok defa, Fred’in ayağındaki topu baskı sonucu rakibe kaptırdığını gördük. Baskı altında ve sıkı markajda olan Fred’in performans düşüşü, takımın oyun gücünü etkiliyor. Bu nedenle hızlı geçişlerdeki etkinlik, geçmiş maçlara nazaran düştü diyebiliriz. Keza Tadic’in 19, Kostic’in de 20 kayıpla oynaması da hücumdaki işleri kısırlaştırdı diyebiliriz.
Fenerbahçe’nin geçtiğimiz seneye göre ve sezon başından bu yana en çok geliştiği noktaların başında topu kaybettikten sonra savunmaya geçişte gösterdiği başarı geliyor. Top rakibe geçtiği anda Fenerbahçe’nin en ileri uçtaki oyuncusu ile en gerideki stoperi arasındaki mesafenin minimum düzeylere indiğini görüyoruz. Bununla birlikte kanat oyuncularının da rakibin hareket alanını kısıtlamak için takımı enlemesine daralttığını görebiliyoruz. Bu sebepten ötürü Fenerbahçe, maçlarda hızlı geçişlerden çok fazla pozisyon vermemeye başladı. Bu maçta da özellikle ikinci yarıda rakibe hiç şans verilmemesi dikkat çekiciydi. Bunu oyuncuların sahadaki ortalama pozisyonlarına baktığımızda net bir şekilde görebiliyoruz. Hücumda yapılan top kaybı sonrası hemen anında pres, presin kırılması durumunda hızlı bir şekilde geriye takım halinde koşu, maçlarda en çok dikkatimi çeken aksiyonların başında geliyor.
Fenerbahçe bu sezon en çok korner kullandığı maçı oynadı. 17 kornerin hemen hemen hiçbirinde net bir organizasyon ve çalışılmış bir plan göremedik diyebiliriz. Buna rağmen oyunu çözen golün kornerden gelmiş olması teknik heyetin özellikle üzerinde durması gereken noktaların başında geliyor. Nadiren bazı kornerlerde 3-4 oyuncunun ön direk koşusu ile rakibi öne çekmeye çalıştığını, ortanın ise penaltı noktasında kalan isme doğru kullanıldığını gördük. Ancak bunun bir süreklilik gösterdiğini ve çalışılmış bir plan olduğunu söylemek çok mümkün değil.
Gaziantep ise maçta 3 korner atışı şansı yakalarken, belki de en net şut şansını bir korner atışında yakaladı. İlk yarının son dakikasında Bruno Viana ile ön direkte yakaladığı pozisyon, çalışılmış bir organizasyon izlenimini bizlere verdi.
Fenerbahçe’nin bu maç özelinde en güçlü yönleri olarak üç isme ve onların aksiyonlarına bakmak gerekiyor. Birincisi Amrabat’ın merkezde sahaya koyduğu akıl, kapladığı alan ve geriden topla beraber çıkışlarda takıma sağladığı konfor. Fenerbahçe için, şampiyonluk yarışında her maçta ihtiyaç duyacağı bir isim Amrabat. İkincisi, özellikle iç saha maçlarında rakibin kapandığı ve savunması ile duvar olduğu anlarda Maximin’in birebir eşleşmelerde ve kanatta nadiren yakaladığı açık alanlarda rakip savunmayı çalımları ile zorlaması. Üçüncü olarak ise, maçın belirli bölümlerindeki hızlı geçiş hücumlarında Oğuz’un topsuz koşu sürati ve hücuma hızlı top taşıması. Bu üç nokta; bu maç özelinde fark yarattığı gibi, bundan sonraki maçlarda da rakiplerin çözüm bulmak isteyeceği güçlü yönler olacak.
Fenerbahçe’nin bu maçta en dikkat çekici zayıf yönleri olarak, stoper hattındaki isimlerin topla beraber olan aksiyonlarda sorumluluk almakta ve topu oyuna sokmakta başarısız olmasını gösterebilirim. Oyunun sıkıştığı zamanlarda stoperlerin baskı karşısında çaresiz kalması takımın oyun gücünü düşürüyor. Ayrıca geriden oyun kurmada yaşanan bu sorunu uzun vurarak bertaraf etmek mümkün. Ancak bu noktada Yusuf En Nesyri’nin sırtı dönük oyunlarda bağlantı kurmaktan uzak kalması da sorunu derinleştiriyor. Dzeko’nun bu tür maçlarda sahadaki varlığı, sorunları ortadan kaldırmak için yeterli olabiliyor.
Bu maçın özellikle ilk yarısında İsmail Yüksek’in ön alan baskısına gittiğinde orta saha ile savunma hattı arasında oluşan boşlukları, Gaziantep tek toplar ve uzun toplarla çok iyi değerlendirdi. Çift santraforla oynayan rakiplere karşı geri hattı iki stoperle tutmak zorlayıcı bir durum oluşturabilir. Bu durumda Amrabat’ın geriye gelerek hattı üçlemesi ve sorumluluğu alması ile sorun ortadan kalktı. İlk yarıda rakibin ceza sahası önünde yaptığı aşağıdaki paslaşma bunu net bir şekilde gösteriyor. İsmail’in düşük pozisyon bilgisi ve Fred’in yanlış konumlanması ile Maxim’in gibi bir ismi tehlikeli bölgede topla buluşturabiliyorsunuz.
Fenerbahçe kazanmasına rağmen ligin ikinci yarısı için ders çıkarması gereken yönleri ve geliştirmesi gereken noktaları gördüğü bir maç oynadı. Teknik heyet tarafından özellikle irdelenmesi gereken noktaları anlatmaya çalıştım. Bu maçın gidişatından dersler çıkarmak, şampiyonluk yarışında takımın gücünü arttıracaktır. Son olarak özellikle maçın koparılacağı bir pozisyonun ne kadar basitçe harcandığının görselini bırakarak yazıyı noktalıyorum.